Tiffany Watt Smith

Tiffany Watt SmithSchadenfreude yazarı
Yazar
7.4/10
186 Kişi
730
Okunma
23
Beğeni
3.192
Görüntülenme
saudede
Bugün, sadece uzaktaki insanlar için değil uzaktaki yerler ve hatta kaybolmuş nesneler için de hissedilen saudade' dan bahsediliyor. Saudade: Uzaktaki veya kaybolmuş bir kişiye ya da nesneye duyulan melankolik özlem. Hep orada, yüzeyin hemen altında atan, yasla karışık umut. Muğlak bir özlem var ama vazgeçiş ve geçmişin sevinçlerini hatırlamanın keyfiyle karışmış.
Sayfa 240Kitabı okudu
resmiyet duygusu
Bazen hayatta en acı veren şeyleri yaşadıktan sonra kendimizi tuhaf bir şekilde soğuk ve biraz mekanik hissederiz. Şair Emily Dickinson bunu "resmiyet duygusu" olarak tarif eder; kalp sıkışık ve kopuk, hislerimiz yorgun ve törensel gelir. "Şimdi kurşun saati," diye yazar Dickinson. Ama bu durumun da geçeceği konusunda bizi telkin eder. Önce bir "Ürperti," diye yazar;" sonra koyvermek kendini..."
Sayfa 232Kitabı okudu
Reklam
Öfori
Baş döndürücü ve bulaşıcı. Kalbimizi büyütüp bizi fir fır döndürüyor. Bir aşk hikâyesinin insanın nefesini kesen ilk haftalarında hissediliyor ya da gece yabancı bir şehrin yarattığı zihnimizi canlandıran sarhoşlukta. Her şey ışıl ışıl ve birbirine bağlı gibi geliyor, dünya parlıyor, hatta kokular ve renkler bile daha yoğun. Ama bazen altta yatan bir tehlike var. Hile. "Her çıkışın bir inişi vardır," diyoruz uyaran bir tonla, heyecanımızın bipolar bozukluğun biyokimyasal çılgınlığına yaklaşmasından ya da ancak çöküşle sonlanabilecek bir yükselişin, "ekonomik öfori"nin yapmacık gösterişinden korkuyoruz.
Sayfa 208Kitabı okudu
Muallakta Kalma
muallakta kalma: her şeyin "fazla" gelmesi ve her şeyin tamamen ters gitmesi. bilinen tek çaresi: kahkaha.
Sayfa 187Kitabı okudu
Merhamet
"Dertli bir insanın üzüntüsünü yatıştırmak istediğimizde," diye yazıyor, "kendi sarsılmaz dik duruşumuzu” kırıp onların perişanlığını birlikte yaşamamız gerek. Büyük Gregorius, (Latince com [ile] ve patior [acı çekmek] sözcüklerinin bir araya gelmesiyle [birlikte acı çekmek anlamında] ortaya çıkmış olan İngilizce compassion
Sayfa 183Kitabı okudu
Klostrofobi
O zamandan bu yana klostrofobinin anlamı genişledi. Sadece dar ve kapalı alanlar değil, bazı ilişkiler ve toplumsal durumlar da aynı sıkışmışlık ve panik hissini yaratıp içimizde bir nefes alma ihtiyacı doğurabiliyorlar. Kaçmak istediğiniz ama yüzünüzde yapay bir gülümsemeyle kaldığınız bir ofis partisi. Arkadaşlığınızın bittiği bir kişiyle yediğiniz, aksayan sohbetin kırgınlıklarla dolu olduğu bir öğle yemeği. Hediyeler, yardım ve hatta aşk bile bizi boğabiliyor. Başkalarının beklentileri üzerimize çökünce ve biz bundan hoşlanmak veya müteşekkir kalmak ya da aynı tepkiyi göstermek durumundaysak boğulduğumuzu hissediyoruz ve gerçekten kaçmak için bir yerleri tırmalamaya başlayabiliyoruz.
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
kırılganlık
Hafifçe bas, düşlerimde yürüyorsun. W. B. Yeats, "He Wishes for the Cloths of Heaven" Bağ kurma arzusu bizi en çok kırılgan kılan şey. Tökezleyerek çıktığımız tehlikeli şekilde aydınlık sahnede, tüm kusurlarımızın meydanda olduğu ve aslında ne istediğimizi söylediğimiz o anlar: seks, affedilmek, bir çocuk. Kırılganlık ihtiyacımız olan
Sayfa 145Kitabı okudu
Kendini evinde hissetme
ama evin aslında bir mekan olmaktan çok oradaki insanlarla ilgili bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. ... hayatta "evindeyken evsiz" hissetmekten daha yalnız bir his olmadığını yazdı.
Sayfa 144Kitabı okudu
Kaygı
Kierkegaard, angst'ın hayatın akışının önceden belirlenmemiş olduğunu, seçimlerimizde tamamen özgür, sonuçlardan da tamamen sorumlu olduğumuzu fark edince gösterilmesi uygun olan tepki olduğunu savunuyordu. "Gitgide derinleşen uçuruma bakanın başı döner," diye yazıyordu Kierkegaard. Ama bu denge kaybı huzursuz edici olsa da onu hissedebilme kapasitesi hayatı gerçekten yaşayabilmenin önkoşuluydu. Sadece "en ruhsuzlar kaygısız yaşar," diye açıklıyordu. Asıl zorluk panik yaratan hislerden kaçmak ya da onlar yüzünden donup kalmak değil, bize sunduğu seçimi görmek ve önemini anlamak.
Sayfa 140Kitabı okudu
kafa karışıklığı
Hepimiz zaman zaman dağınıklıktan yoruluyoruz, boş laflardan sağırlaşıyoruz, karışıklıktan korkuyoruz. Dağınıklık, kaldırması kolay bir şey değil. Ancak bize "Ben kimim?" ve "Bu ne demek?" gibi soruları sorduran karışıklıklar değerlidir. Muhtemel cevaplar arasında dolaşırken, her şeyi anlamlandıran bir fikir, bir izlenim ya da bir inanç çıkabiliyor. "Bir şeyin olmasını engelleyen herhangi bir şey başka bir şeyi mümkün kılıyor," diye yazıyor Phillips. Eski bir deyişi anımsatıyor bu: Kaybettiğin bir şeyi ararken çok daha iyi başka bir şeye rastlayabilirsin.
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
Hoşnutsuzluk
20. yüzyılın başlarında kurumsal şirketler için hoşnutsuzluktan ziyade KAYGI, duygusal anlamdaki birincil engel olarak görülüyordu. Kaygılı hislerin kendine güvensizlikten doğduğuna inanarak endüstriyel psikologlar kurumları aidiyet hissi yaratmaya teşvik etti. Mesela 1930'larda IBM'de çalışanların hepsinin şirket şarkısına eşlik etmesi bekleniyordu: “Şimdi burada biz şükranla / En içten sadakat yeminimizi ediyoruz / Şirketlerin en iyisine". Ama hâlâ işyerlerimize ait olmak istiyor muyuz? İtalyan Marksist filozof Paolo Virno'nun iddia ettiği gibi, çalışanların soğukluğunun işareti olarak görülen şeyler şimdi iş hayatının aranan özellikleri haline geldi. Dinamik ve gezgin ekonomimizde, en el üstünde tutulan şey esneklik. İşle ilgili güvensiz hissetme, görev değişikliğine zorlanma korkusu veya bir terfiyi kaçırmak, kurumsal insan kaynakları departmanlarınca "esneklik, uyum yeteneği ve kendini yeniden yaratabilmeye hazır olmak" gibi değerlere çevrildi. Ancak online sistemler oynanmaya gitgide daha açık oldukça ve bilgi taşınabilir hale geldikçe, işverenler çalışanlarının sadakati ve güvenilirliği konusunda hiç olmadığı kadar gerginler. Hoşnutsuzlukların artması, çalışanlarının hem duygusal açıdan bağlı hem de gözden çıkarılabilir olmasını bekleyen bu çelişkili iş kültüründen kaynaklanıyor olabilir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Hiraeth
tedirginlikle bezenmiş bir hasret hissi, sanki bir şeyi geri alamamak üzere kaybetmenin eşiğindeymişsiniz gibi. ... bugün hiraeth en çok göçmenlerle bağdaştırılıyor, tekrar ayrışma vaktinin çok çabuk geleceğini bildikleri için bu duygu en şiddetli şekilde eve dönünce yaşanıyor.
Sayfa 113Kitabı okudu
Hayret
Bugün hâlâ bir şeyin hem ne olduğuna hem de nasıl öyle olduğuna hayret etmekten bahsediyoruz. Filozof ve dinbilimci Albertus Magnus'a atfedilen 13. yüzyılda yazılmış bir metinde tiği gibi, bilgenin hedefi "hayreti gidermek"tir. 17. yüzyılın ikinci yarısının bir noktasında hayret duygusu gerçekten giderilmeye başladı. Aydınlanma Çağı'nın yeni kültürel atmosferinde doğa filozofları garipliklerdense düzeni vurgulamaya başladılar, mucizeler ve benzeri olağanüstü durumlar karşısında büyülenip huşu içinde kalmak yerine yaptıkları deneylerle değişmeyen kanunlar bulmaya çalıştılar. Bu sadece felsefi yaklaşımda yaşanan bir değişim değildi. Önceki yüzyılın modasına göre doldurulmuş timsahların ve devekuşu yumurtalarının yerleştirildiği evler 18. yüzyıl başlarında yerini geniş alan, Işık ve düzen arzusuna bıraktı; böylece eski kârlı olağanüstü nesne ticareti yok olup gitti. Sonraki yüzyıllarda pek çok kişi hayret duygusuna, bir zamanlar sahip olduğu kültürel otoriteyi geri kazandırmaya çalıştı. Hem 18. yüzyılın sonundaki Romantik şairler hem de 20. yüzyıldaki hippiler kaybolan gökkuşaklarının yasını tuttular ve gerek duyulduğunda kimyasallarla önceki nesillerin kolayca yaşadığı huşu ve büyülenme hislerinin peşinde koştular (ayrıca bkz. YALNIZLIK). Başarılı olamayacaklardı. Bugün merak, eğitimli elit kesimin uygun duygusal yaklaşımı olarak hayretin tamamen önüne geçti.
Sayfa 107Kitabı okudu
Ümitle yola devam etmek, varmaktan daha iyidir, Perry Amca’nın da dediği gibi. Ben her zaman ısınma turlarını olayın kendisine tercih ederim.
belde bedeldi-r...
Evet, "bu an için tüm hayatımı verebilirim," diyorsa, o an tabii ki tüm hayatına bedeldir.
Sayfa 284
Resim