Gnostikler gerçek yaşamın sadece ruhsal alemde var olduğuna, bu yüzden de en kötü günahlar dahil bedende yapılan her şeyin hiçbir anlamı olmadığına inanırlar. İkinci olarak, Gnostikler yüksek bir bilgiye, belirli birkaç kişi tarafından bilinen "daha yüksek bir gerçeğe" sahip olduklarını iddia eder. Gnostisizm "bilmek" anlamına gelen Grekçe gnosis sözcüğünden gelir. Gnostikler İncil'den gelmeyen, ancak daha yüksek bir varoluş düzeyinde elde edilen daha yüksek bir bilgiye sahip olduklarını iddia eder.
Hıristiyanlık Yahudiliğin içerisinden doğmuş ve Nasıralı lakabı ile malum Hz. İsa çerçevesinde oluşmuş ve Hıristiyanlığın asıl mimarı sayılan Pavlus'un vasıtasıyla şekillenmiş bir dindir. İlk dönem Hıristiyanların Yahudilerden çok farklı olmadıklarını gösteren kavramlar ve inanç esasları bize gösterir
Kur'an'da sadece tek tip Hıristiyan inancından bahsedilmediğini bilmek, Kur'an'da verilmek istenen anlam bütünlüğü anlamada son derece elzemdir. Bunun yanında günümüzde Hıristiyanlığın tarihî seyrinden habersiz olanlar "Kur'an'da Hıristiyanlar Meryem'i, İsa'yı ilah ediniyor, dolayısıyla tüm Hıristiyanlar böyledir" demek Hıristiyan tarihi açısından yanlış olacağı gibi, Kur'an'da zikredilen ayetleri de göz ardı etmek ve anlamamak anlamına gelecektir
Hıristiyanlık, Yahudilikten ayrılıp yeni bir din haline gelirken, Antakya, Roma ve İskenderiye gibi önemli merkezlerde başta olmak üzere, Roma İmparatorluğunda ve genel olarak Akdeniz bölgesinde hızlı bir yayılım göstermiştir. Ancak bu ilk yayılım esnasında Hiristiyanlık kendi inanç sistemini tam olarak oluşturamamış olduğu için, o coğrafyalarda karşılaştığı politeist inanç ve farklı kültürlerden oldukça etkilenmiş ve bunlar doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bu etkileşimler sonucunda zamanla Hıristiyan Kilisesinde İsa'nın babasız doğumu, onun Tanrı karşısındaki konumu ve dünya hayatının sonu gibi bir takım önemli kelamî ve teolojik konuları algılama ve yorumlama biçimleri konusunda farklı oluşumlar ve hizipleşmeler zuhur etmiştir. Bu görüş ayrılıkları zaman zaman "sadece" küçük ve geçici bölünmelere yol açarken, bazı ihtilaflar kalıcı ve derunî, hatta şiddetvari tartışma ve kopuşlara vesile olmuştur.
Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarında dinî metinleri kaleme alan yazarlar, Kilise ile Kutsal Ruh'un birbirinden ayrılamayacağını ısrarla belirtirler. "Kilise'nin olduğu yerde Tanrı'nın Ruhu da vardır ve Tanrı'nın Ruhu nerede varsa, orada Kilise vardır" derler Bundan dolayıdır ki "Extra Ecclesiam Nulla Salus" "Kilise dışında kurtuluş yoktur" ilkesi yerleşmiştir. Hatta sakramentlerin hepsi kilisede yapılması gerekmektedir