Çünkü biz, toplumsal olarak, ihtiyaç duyduğumuzu belirtmeden bize akıl verilmesine çok alıştırılmışız. Bu da, belki kötü niyetle olmasa bile, toplumsal hayatta, bilgisizliğin meşru ve baskın olmasına sebep oluyor.
Birinin biz sormadan bize akıl vermeye ya da “Sana mavi değil, yeşil yakışıyor,” demeye hakkı yoktur. Bu durumun aksi patavatsızlığa girer. Bu sebeple sevdiğimiz insanların onlarda gördüğümüz eksikliklerini düzeltme hakkını kendimizde görmek çoğu zaman zorbalığa tekabül edebilir.
Sokak farklı gördüğü insanlara karşı her zaman üstünlük kurmak, yani onları bir şekilde istismar etmek ister. Hayatta ne yaparsan yap, başkalarına ne kadar iyi davranırsan davran, yine de bununla karşılaşırsın. Eğer çok iyi davranırsan belki daha çok istismar edilirsin. Çünkü birçok insana göre kibarlık zayıflıktır.
İnsan, kendisi yükselişte olsa bile, başkalarının kendisinden çok daha hızlı yükselmesine şahit olduğunda, kendi yükselişini önemsizleştirerek mutsuz olabiliyor.
"Sistem bizden dahil olmamızı, çaba sarf etmemizi, özveride bulunmamızı istemiyor; çünkü başarıyı çaba harcamadan taklit etmek çok daha kolay. Dışarıdaki tasarımlara para verip taklit etmeyi başarı zannediyoruz. Bu taklitçilik devlet politikalarından iş dünyasındaki karların nasıl elde edildiğine kadar her alana yayılmış ve sinmiş durumda. Tufeyliden kurtulmak için devlet yapısının ve ekonomik yapının dönüşmesi şart. Burada başlangıcı her insanın kendine dair sorumluluğunda görüyorum ve sistemin bizden talep etmediği noktada aktif olmamızın gerektiğini düşünüyorum."
İnsan çaresizliğini dışa vurdukça ve kendisini iyi hissetmeye çalıştıkça etrafındaki her şeyin ölçeği büyüyor. Tam bir negatif diyalektik. Sonunda da yitilip gidiliyor.
Yalnız başına kalmayı başarıp bu durumdan keyif alabilen insanlar, başkalarıyla olmayı kendilerinden kurtulmanın bir yolu olarak görmedikleri için, başkalarıyla olmanın değerini de daha iyi biliyorlar.