Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vehbi Ersan

1970'lerde Türkiye Solu yazarı
Yazar
8.7/10
7 Kişi
23
Okunma
0
Beğeni
1.609
Görüntülenme

En Eski Vehbi Ersan Sözleri ve Alıntıları

En Eski Vehbi Ersan sözleri ve alıntılarını, en eski Vehbi Ersan kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hafızalar geçmişi yalnızca keyfince yeniden kurmakla kalmıyor, olayları da başkalaştırıyor.
Sayfa 13 - ÖnsözKitabı okudu
TlKP’lilere karşı ilk cinayet suçlaması Halkın Kurtuluşu’ndan geldi. Hal­ kın Kurtuluşçulan, 30 Temmuz 1978’de Adana’da Oktay Çiğdemal ve Fay­sal Kelleci’nin TİKP’liler tarafından satır ve bıçaklarla öldürüldüğünü ileri sürdü. Dergilerinde TİKP’i “sol maskeli provokatör” ve “karşıdevrimci ha­ reket” olarak nitelediler. Bir sonraki cinayet iddiası
Reklam
12 Eylül cuntasının olgunlaştığı koşullarda TİKP’liler, ABD’nin Türkiye’yi is­tikrarsızlığa sokacak, Sovyetler Birliği’nin elini güçlendirecek bir askeri dar­be girişiminde bulunmayacağı kanısındaydı. Darbe gerçekleştiğinde ise bu­nun Türkiye’yi istikrarsızlığa sürükleyen sahte solcuların ve MHP’nin kö­rüklediği teröre dur demek amacıyla yapıldığı, Sovyetler Birliği karşısın­da ulusal güçlerin temsilcisi olması dolayısıyla ordunun hedef alınmaması gerektiği sonucuna vardılar. Kendi ifadeleriyle cuntaya eleştiriler Sovyetler karşısında ülkenin elini zayıflattığı gerekçesiyle parlamento ve demokrasiye karşı girişimleriyle sınırlanmalıydı. “Anarşi” ve “teröre” son verecek darbeye karşı olmak söz konusu değildi. İlginç olan, TİKP’in düşman gördüğü, tam zıt yaklaşımlara sahip olduğunu düşündüğü TKP’nin de 12 Eylül cuntasına karşı aynı tutumu takınmış olmasıydı. Üstelik Sovyetler Birliği de, ABD’nin desteğiyle gerçekleşmiş darbeye karşı çıkmamış, tersine desteklemişti.
Askeri mahkemedeki 109 sayfalık sorgusunda Perinçek, devleti yıkmaya çalışmadıklarını, tersine savunduklarını şu sözler­le anlatıyordu: Aydınlık, üç yıla yakın yayını ile anarşi ve teröre karşı gerçekten büyük mü­cadele yürütmüş, devlet kurumlarının ve görevlilerinin bile teröre boyun eğ­dikleri yerlerde Aydınlık ayakta kalmıştır. Terör çetelerini birer birer halkın önüne çıkararak teşhir eden Aydınlık, ülkemizin birliği ve iç barışı için yap­tığı hizmetleriyle unutulmayacak izler bırakmıştır. Nitekim, Aydınlık’ın ya­yınları, MHP ve Apocular hakkında açılan soruşturmalara rehber olmuştur... Atatürk posterini 40 bin adet bastırarak dağıtan tek parti TİKP’tir... Devleti yıkma iddiasına en açık cevap: Yaşasın Türkiye sloganımızdır. Mil­li bayrağımız bütün yürüyüşlerimizin başında dalgalandı. TÎKP milli savun­mayı güçlendirmeyi merkezi görev kabul etmiştir. Milli güvenlik dersleri­ni destekleyen tek parti TİKP olmuştur. Sıkıyönetimi terör odaklarına karşı destekledik. NATO’yu Sovyet tehdidine karşı önemli bir etken olarak değer­lendirdik. Yalnız Türk Silahlı Kuvvetlerinin değil, Batı Avrupa ordusunun da güçlenmesinden yanayız.
Doğu Perinçek, 2002’de ise, bir gazetecinin “Geçmişinizin muhasebesini yaparken vicdanınızı rahatsız eden şeyler var mı? Mesela Aydınlık gazetesin­de ihbar edilen sol adresler, isimler?” sorusuna şu yanıtı veriyordu: Az bile yapmışız. O konuda daha cesur olmalıymışız. O sol örgütler halk düş­manı olmuşlar, kontrgerillanın, uyuşturucunun ağına düşmüşlerdi. TİKKO, al­tı ülkücü inşaat işçisini 1978’de duvarın dibinde kurşuna dizdi. Açıkça söylü­yorum: O inşaat işçilerinin yanındayım. Hiç kimse MHP’li ya da ülkücü diye in­şaat işçisini kurşuna dizemez. Kimse solculuk adına bu alçaklıkları yapamaz.
Özal’ın bu yaklaşımından yola çıkarak, büyük gazetelerin önde gelen gazetecileri Bekaa’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeye gitti, haftalarca Öcalan ve PKK hakkında gazete ve tele­vizyon kanallarında programlar yapıldı. Bu rejimin PKK ile uzlaşma arayışının bir ürünüydü. Perinçek, Temmuz 2007’de Aydınlık’ta Öcalan’la görüşmeyle ilgili kendini savunurken “Başka kimler görüştü? Mehmet Ali Birand, Fatih Altaylı, Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Güneri Civarıoğlu... Yani Türk basınının bütün kıdemlileri, genel yayın yönetmenleri, başyazarları... ” diyordu.
Reklam
Doğu Perinçek, Paris’teki bir konferansta “ordunun uşağı” diyerek kendisini protesto eden sol­culara “Türk ordusunun uşağı sözünü hakaret addetmiyorum” diyerek şöyle yanıtladı: “Bugün Batı’nın baş hedefi olan Türk ordusuna şunlar dayatılıyor: MGK dağıtılacak, ordunun politika­daki etkisi bitirilecek, Türk ordusu Kemalist geleneklerinden koparılacak. Küçük devletçikler, küçük emirlikler kurmak istiyorlar. Globalleşme ulusal devleti ortadan kaldırınca temel çekir­deği olan ulusal orduyu da ortadan kaldıracak, ordu bunun farkındadır ve buna karşıdır. Or­du Türkiye’nin en kıymetli birimidir, her konuda yanlışlık yapın düzeltilebilir, ama orduya kar­şı yanlışlık yaparsanız düzeltilemez. Solcu söylemlerle, halktan uzak hareketlerle bir yere va­rılmaz. Ben bu provokatörlerle 30 yıldır uğraşıyorum. Bana Türk ordusunun uşağısın diye ba­ğırıyorlar. Devrimcilik böyle yapılmaz. Tabii cuntalardan az çekmedik, ancak 28 Şubat çizgi­si bu darbelere zıt ve onlara düşman bir çizgidir. Türkiye’de orduya en düşman kim? Tarikatçı­lar, Nakşibendiler, Fethullahçılar, Amerikancılar ama biz orduyla yan yanayız. Halkın yanında yer alan bir Türk ordusu var, ulusun yanında Kemalist bir ordu var.”
THKO’lular Geçici Merkezi Koordinasyon Komitesi’ni (GMKK) 1975 Mayıs’ında kurdu. Komite, 1974 affıyla tahliye olan militanlar ile 12 Mart tu­tuklamalarıyla Filistin’e geçmiş olan ve dışarıda Mücadelede Birlik adıyla THKO ilişkilerini korumayı başaran Teslim Töre’nin liderliğindeki iki ana grubu birleştiriyordu.
Halkın Kurtuluşu’nun 13 Eylül 1976 tarihli 22. sayısında 1. sayfadan Mao’nun ölü­mü “Büyük devrimci önder Mao Ze Dung’u kaybettik, Mao Ze Dung’un düşünceleri yolumu­zu aydınlatıyor” büyük puntolarla sürmanşetten verilmiş; sosyalist Çin ve Mao’ya övgüler dü­zen yazılar yazılmıştı. Ekim ayı sayılarında da bu türden yazılar devam ediyordu. Halkın Kurtu­luşu’nun 16 Temmuz 1979 tarihli 167. sayısında “Mao Zedung Düşüncesi, revizyonist, küçük burjuva bir teori ve pratiğin ifadesidir” başlığıyla yazılan yazıda artık eski görüşlerin reddedil­mesi netleşmişti.
1 Mayıs katliamında provokasyonun sorumlularının bir tarafı ola­rak Halkın Kurtuluşu ile Halkın Yolu hedef tahtasına konulmuştu. Zira TKP’nin yönlendirdiği DİSK yöneticilerinin alana Maocuları sokmama tu­tumuna rağmen mitinge katılan, Maocu cephenin en kitlesel iki grubuy­dular. Halkın Kurtuluşu “Sosyal faşistlere karşı devrimci kitle terörü”nü de savunuyordu. Başta Aydınlık olmak üzere solun neredeyse tümü on­ları provokasyona zemin hazırlamakla suçladı. Günlük büyük gazetelerin bazıları zaten katliamdan doğrudan Maocuları sorumlu tutuyordu. Siya­si polis de bu genel atmosferden yararlanarak Halkın Kurtuluşu büroları­na baskınlar düzenledi, pek çok kişiyi gözaltına aldı. Bütün bunlar, örgüt içinde başta üç dünya teorisi olmak üzere birçok tartışmayla boğuşan, kı­sa bir süre önce yaşanan bölünmenin etkisini üzerinde taşıyan THKO’luları, taraftarları nezdinde ciddi bir prestij kaybına uğrattı, örgüt neredey­se dağılıyordu. Ama Halkın Yolu’nun tersine THKO’lular, sol ve aydınla­rın tecrit baskısı altında sürüp giden örgütsel kargaşalığın üstesinden gel­meyi başardı. Katliam THKO’lulara ders oldu, o güne kadar izledikleri politikayı sonra­ki yıllarda sürdürmediler, 1978 yılı 1 Mayıs’ına katılabilmek için DİSK yö­neticilerine yazılı başvuru yaptılar, reddedilince de katılmadılar.“Bir pro­ çvokasyona meydan vermemek için” katılmayacaklarını da dergilerinde du­yurdular.
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.