Büyük bir heyecanla başlayıp arkasını getiremediğim bir kitap oldu.
Aradan geçen 50 yılın ardından çocukluğunda tanık olduğu bir cinayet üzerinden geçmişe dönen bir adamın anlatılarını okuyoruz. Geçmişe dönüş, hafızanın orasında burasında saklı tuttuklarımız, kendimizi kandırıp kenara kıyıya sıkıştırıp unuttuklarımız..Malum, bu edebiyatta oldukça çok işlenen, ama ne kadar işlense de yine de kendini okutturan bir konu. Karakterle birlikte hatırlamak, onun yaşadıklarına, hissettiklerine konuk olma hissi, merak duygusu bizi alıp sayfaların içine çeker.
Bu kitabın başında da böyle hissediyorsunuz. Annesini kaybetmiş bir çocuğun iç dünyasına, yalnızlığına, ailelerinin yaşadıkları fırtınada çocukların savruldukları noktalara tanık oluyorsunuz. İlk arkadaşlığın sıcaklığına kapılıyorsunuz. Üstelik yazar bunu öyle sözü çok da süslemeden, yalın bir anlatımla yapıyor.
Ama sonra ne oluyorsa oluyor, bir türlü kitaba kendinizi veremiyorsunuz. Bu kitabı okuyan başka insanların da deneyimlerine dayanarak ortaya çıkan sonuç şu ki, yazarın dağınık bir anlatma biçimi var. Tam olarak neye odaklanacağınızı seçemiyor, sanki bir şeyler kaçırmışsınız hissinden kurtulamıyorsunuz.
Özcesi, ben anlaşamadım kitapla. Belki benim için doğru zaman değildi.
Jaguar Kitap , "Edebiyat nedir, nasıl yapılır"ın -elbette bize göre- en iyi örneklerinden olduğu için bu kitabı yayımladık.” diye yazmıştı. Merak eden bir şans verebilir.