max weber, akılcılaşma sürecinin modern insanı büyü ve mitlerin yasalarından kurtarırken aynı zamanda onu zincirlere bağladığına ve kafeslediğine de (ki bu paradoksal bir durumdur) işaret etmektedir.
İnsan görünürde fiziki koşullardan bağımsızlaşmıştır, ama gerçekte kendi teknik araçlarına, başka insanlara ve kendi kendine daha da bağımlı hale gelmiştir.
Modernleşmenin en esaslı yönlerinden biri, insanların kendi biyolojik dürtü ve itkilerini daha iyi bir şekilde denetim altına almayı öğrenmiş olmasıdır.
Batı toplumu modernleşmenin bir nevi "son aşaması" olarak görülüyor ve bilinen bütün toplum ve kültürlere Batı gözlüğünden bakılıyordu. Batı toplumu ile örtüşmeyen kurumlar ve düşünceler "modern-olmayan" ya da "uygarlık-dışı" diye damgalanarak dışlanıyorlardı
Her ne kadar bürokratik örgütler, geleneksel toplum biçimlerinin mümkün kıldığı ölçüden daha fazla şekilde insanı birbiriyle ilişki kurmaya zorlasa da özgün ilişkilerin yoğunluğu kaybolmuştur. Bireyin bu tür örgütlerle kurduğu ilişkiler salt araçsal ve biçimseldir.
Durkheim'ın en büyük korkusu, geleneksel yapıların yıkılmasıyla, bireyin toplum mecrasından ayrılıp tek başına yapayalnız kalacağı noktasındaydı. Bireyin toplum tarafından dizginlenememesi onu zıvanadan çıkaracaktı.