Orada biri oturur, sadece o, kendisi ve kitabıyla baş başa öylece okur. Ve bazen bir cümlenin üzerinde düşünmek için ara verir, kitabı sayfası açık şekilde kenara koyar; belirli bir bölümdür üzerinde düşünmek istediği ya da ona dilin güzelliğini ifşa eden özellikli bir anlatım. Herşey her şeyle ilişkilendirilebilir. Bir çocuğu düşünür, bir kadını, bir arkadaşı, hayatındaki bir günü, bir diğerinin hayatını ya da çoktan ölmüş birini, hapishanedeki birini, çok uzaklarda sürgündeki birini. Bir öğleden sonrasının ışığını hatırlar, gökteki bir bulutu, bir kadının göğsünü ya da kalçasını andıran bulutu, bir yürüyüşü, soğukta yağmur altında bağlı duran bir atı düşünür. Zamanı vardır. Şiirlerle birlikte düşünülecek o kadar çok şey vardır ki!
Akıl almaz bir şey, insan nasıl böyle işe yaramaz biri olur; benim gibi bir insan, en sonunda hafızadaki boşluklardan birine sıkışır, çıplak ayak, hayalsiz.
Önceleri ona başrolünü üstlendiği, anahtar sözcükleri söyleyenin kendisi olduğu ve kendi keyfine göre perdesi açılıp kapanan bir komedi yönettiği inancını veren o coşku da zamanla yitip gitmişti. Onu kulislerde bekleyen dramdı artık.