Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yaşar Şimşek

Yaşar ŞimşekTürkler ve Kur’an yazarı
Yazar
8.3/10
3 Kişi
13
Okunma
2
Beğeni
382
Görüntülenme

Yaşar Şimşek Sözleri ve Alıntıları

Yaşar Şimşek sözleri ve alıntılarını, Yaşar Şimşek kitap alıntılarını, Yaşar Şimşek en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kur'an-ı Kerim'in tamamının bir dile tercümesi ilk defa X. yüzyılda Samani hükümdarı Mansur b. Nuh döneminde olmuştur. Taberi tefsiri esas alınarak yapılan bu tercüme, Buhara, Belh, Babül-Hind, İspicab, Semerkand ve Fergana'dan getirilen Maveraünnehr alimleri tarafından muhtasar şekilde yapılmıştır. Yani Kur'an-ı Kerim'in ilk tercümesi bir heyet tarafından devlet eliyle oluşturulmuştur.
İslamiyet ile önce Müslüman orduları içinde paralı askerlik yapan Türkler tanıştı. İslamiyet'in İran'da zorla da olsa kabul edilmesi ve yayılması, Türk tarihini hatta dünya tarihini değiştirecek sonuçlar doğurdu. Türkler uzun yıllar boyunca bir arada yaşadıkları Fars kökenli kavimler sayesinde İslamiyet'e daha yakın bağlar kurdular. İslamiyet'i resmi din olarak kabul eden ilk Türk devleti İdil Bulgarları'ydı. İdil Bulgarları'nın İslamiyet'i kabul etmesi Türk dünyasında derin etkiler bırakmadı. Orta Asya'da Satuk Buğra Han'ın İslamiyet'i resmi olarak kabulüyle İslamiyet, Türkler arasında yayıldı. X. yüzyıldan itibaren Orta Asya'da, Harezm'de ve Horasan'da meskun yerleşik Türkler, İslam'ı kabul etmeye başladılar. İslam'ın kabulü, Arapça bilmeyen Türklerin Kur'an'ı okuma ve anlama sorununa neden oldu. Bu mesele, İslam'ı daha önce kabul eden Samanilerde "devlet meselesi" olarak ele alınmış ve Kur'an Farsçaya tercüme edilmişti. Araplarla doğrudan temas kuramayan Türkler, sürekli iletişim halinde oldukları ve uzun yıllar boyunca bir arada yaşadıkları İranlı kavimleri takip ettiler ve Türkçe ilk Kur'an tercümelerini Farsça tercümeleri esas alarak yaptılar.
Reklam
ey âdem oglanları sakınunuz korkunuz ol Tanrıdan ki sizi yaratdı bir nefsden ki ademdür andan 'avratı yaratdı ki havvadur dahı yaratdı ve yeri toldurdı ol ikisinden çok erler ve 'avratlar dahı korkunuz ol Allahdan kim sorulursız andan karâyiblerden dahı tahkik Tanrı ta'âlâ sizün üstünüze rakibdür ne kim işlesenüz görür. nisa, 1 , bursa nüshası
İslamiyet'in bütün Türkler arasında birden bire ve hızla yayıldığını söyleyemeyiz. Bozkırdaki Kırgızlar arasında bile İslamiyet, XVI. yüzyıldan itibaren yayılma alanı bulabildi. Mevzu bahis edilen konuda X. yüzyıl, 1071 gibi sembolik bir tarihtir. Nasıl 1071'den çok daha önce Türkler Anadolu'ya akınlar düzenleyip bölük bölük yerleşmeye başlamışlarsa İslamiyet ile de X. yüzyıldan önce tanışmışlardır. Fakat bu, ilk temaslar olup Türk dünyasının geneline yayılmadı.
İslamiyet ile önce Müslüman orduları içinde paralı askerlik yapan Türkler tanıştı. İslamiyet'in İran'da zorla da olsa kabul edilmesi ve yayılması, Türk tarihini hatta dünya tarihini değiştirecek sonuçlar doğurdu.
Kabil menşeli olan büyük fakih Ebu Hanife, Horasan ve Maveraünnehr 'in Türk ve İranlı sakinlerinin menfaatine bazı meşru hususları tespit etti. O Türk aristokrasisi arasında yaygın bazı yiyecek (at eti) ve içecekleri (kısrak sütü) helal ve mübah olarak ilan etti. Ebu Hanife'nin arkadaşları İmam Muhammed ve Yusuf da bir kimsenin Arapça bilmemesi halinde ibadet sırasında Kur'an'ı Farsça okumasını caiz gördü; Ebu Hanife, bir kimse Arapça bilse dahi ibadette Farsçaya müsaade etti.
Reklam
Rab yerine idi [sahip], Müslüman yerine boyun birgen [boyun veren] denir. Peygamber kelimesinin Türkçesi elçi veya sawçı [sözcü]dır. Daha eski bir alıntı kelime olan yalawaç ve İslamiyet ile birlikte peygamber kelimesi de kullanılır olmuştur. Türkler, melek için Soğdcadan alıntılanan firişte kelimesini kullanmıştır. Namaz için yükünç, günah anlamında yazuk, vahiy anlamında yarlıg, ahiret anlamında kidinki kün [sonraki gün], kıyamet için sakış küni [hesap günü], ayet anlamında belgü, iman anlamında bitmek veya kirtginmek, mümin anlamında bütügli veya bitgen, kelimelerini kullanmışlardır.
Sayfa 118Kitabı okudu
Türk diline yerleşen ilk Arapça kelimeler, Türk dilinin Kur'an kavramlarını karşılayamamasından değil, yeni dine bağlanma ve kendini o dinin içinde hissetme ihtiyacındandır. Toplumlar, mensubu oldukları kültürel çevrenin diline/jargonuna ayak uydurma ihtiyacı hissederler. Bu sebeple de kendi dillerindeki kelimeleri bağlanmak istedikleri kültürdeki karşılığı ile değiştirirler. Bu vesile ile iş, 'amel; amul, sâkin; tilek, arzu; bayat, kadim; ugan/erklig, muktedir; emgek, himmet; törütgen, hâlik; keçürgen, gaffâr olur.
Sayfa 115Kitabı okudu
Doğu Roma'nın VII. yüzyıldaki ünlü tarihçisi Theophylaktos Simokates eski Türklerin dini konusunda şunları söylüyor: "Türkler, ateşe olağanüstü derecede saygı gösterirler; suya ve havaya kutsallık atfederlerdi ve toprağı methederlerdi ama gökyüzünü yaratan tek bir Tann'ya inanır ve taparlardı."
Bir örnek de Anadolu sahasındaki tercümelerden verelim: Humeze suresinin dördüncü ayeti Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tercümesinde şöyledir: "Hayır! Andolsun ki o, Hutame'ye atılacaktır" Bu ayette geçen Hutame kelimesinin günümüz tercümelerinin hiçbirinde Türkçe bir karşılığı yoktur. Topkapı Nüshası'nda (XIV /XV. yüzyıl) ise ayet şöyle tercüme edilmiş: degül eyle bıragıla beşinci saçı içine merhameti az kimse. Yani Hutame de Türkçeye tercüme edilerek beşinci saçı şeklinde karşılanmış. Kur'an'da cehennem terimi, aslında cehennemin katlarından birinin adıdır. Cehennemin katları sırasıyla sa'ir, sekar, cahîm, hutâme, leza ve haviye'dir. Bu sıralamaya göre hutame, cehennemin beşinci tabakasıdır. h-t-m kökünden türeyen terimin asıl anlamı "kırmak"tır. Bu anlamdan "kırıntı, ufantı" anlamını kazanmıştır. Cehennemin beşinci tabakası olduğuna göre beşinci sıfatı; anlamı "kırıntı, ufantı" olduğuna göre de saçı kelimesiyle birlikte [saçı < saç- "dağıtmak, saçmak, yaymak fiilinden saçılan, dağıtılan kırıntı, ufantı] beşinci saçı şeklinde tercüme edilmiştir. İşte yukarıda mevzu bahis edilen Türkçecilik şuuru budur.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
İlk örneğimiz havari kelimesi olsun. Bugün de kullandığımız bu kelime, bilindiği üzere "Hz. İsa'nın on iki yardımcısından her biri" anlamında. Kur'an'da Al-i İmran, Maide ve Saf surelerinde toplam beş kez geçen bu kelime günümüz tercümelerinin tamamında Türkçe bir kelime ile değil, kelimenin kendisi ile tercüme edilir. Yani günümüzde bu kelimenin Türkçe karşılığı yoktur. Havari kelimesi, Meşhed Nüshası'nda ton yuguçı şeklinde tercüme edilmiş. Ton, elbise; yuguçı ise yıkayıcı demek. Yani "elbise yıkayıcı" . Kelimenin neden böyle karşılık bulduğu ayrıntılarda gizli. Havarilerin mesleği, kassarlık yani bugünkü ifadeyle kuru temizlemeciliktir. Kuru temizlemecilerin işi bilindiği üzere leke çıkarmak, kıyafet yıkamak, beyazlatmak vs . . . Arapçada hivar, "beyaz" demektir. Bu kimselere hivar kelimesinden yaptıkları işe istinaden havari denmiştir. Yani beyazlatıcı/yıkayıcı. Kur'an'ı tercüme eden müellifimiz, kelimenin etimolojisini yapmış; ona göre kelimeye uygun bir karşılık bulmuştur.
Sayfa 116 - selenge yay.Kitabı okudu
Karahanlılar, XIII. yüzyılın başlarına kadar Türk-İslam devlet geleneğinin öncüsü durumundayken komşuları Uygurlar, Budizm ve Maniheizm temelinde yüksek bir medeniyet inşa etme başarısı göstermişti. Budist ve Maniheist Uygurlar, Müslüman Karahanlılar tarafından "kafir" olarak adlandırılmakta ve kafirin üzerine seferler düzenlenmekteydi: Kimi içre oldurup Ila suwın keçtimiz Uygur tapa başlanıp Mınlak ilin açtımız Kelnizleyü aktımız Kendler üze çıktımız Furhan ewin yıktımız Burhan üze sıçtımız Gemi içine oturup, Ila suyunu geçtik. Uygurlara yönelip Mınlak ilini fethettik. Sellercesine aktık. Kentler üstüne çıktık. Buda'nın evini yıktık. Putlar üstüne sıçtık. (Divanu Lugati't-Türk' ten).
Kur'an-ı Kerim'in tamamının bir dile tercümesi ilk defa X. yüzyılda Samani hükümdarı Mansur b. Nuh döneminde olmuştur. Taberi tefsiri esas alınarak yapılan bu tercüme, Buhara, Belh, Babü'l-Hind, İspicab, Semerkand ve Fergana'dan getirilen Maveraünnehr alimleri tarafından muhtasar şekilde yapılmıştır. Yani Kur'an-ı Kerim'in ilk tercümesi bir heyet tarafından devlet eliyle oluşturulmuştur.
Meal, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tanımına göre, "bir şeyin özü, hülasası, varacağı sonuç demektir. Kur'an-ı Kerim'in hiçbir dile tam bir çevirisi yapılamayacağı için onun çevirilerine meal denmektedir. Yani meal, Kur'an nazmının eksiksiz bir aktarılışı değil sonuç itibariyle mütercimin Kur'an nazmından anladığı şeydir." Türk tarihinde ilk mealler, Cumhuriyet'in ilk yıllarında yaptırılmıştır. Mealler, Kur'an'da geçen kelimeleri açıklamazlar, sadece ayetleri tercüme etmekle yetinirler. Bu sebeple Kur'an kavramlarındaki pek çok anlamı göz ardı etmek mecburiyetinde bırakırlar. Kur'an'ın tefsir edilmeden tam olarak anlaşılamayacağı düşüncesi, bugünkü manada meallerin yazılmasını engellemiştir. Meallerin ortaya çıkmasında devlet erkinin isteği de önemlidir. Türk tarihinde mealler, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Türkçe Kur'an tartışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Tefsir kitapları, geniş manada meal de oldukları için tarihte meal ihtiyacı doğmamıştır. Bu sebeplerle eski Türk tarihinde meal kitapları yoktur. Bugünkü manada meal kavramı, en fazla 100 yıllık bir olgudur.
türklerin hep birden müslüman olduğu düşüncesine dair;
Buradaki asıl sorun X. yüzyıla geldiğimizde bütün Türk dünyasının birden bire İslamiyet'i kabul etmiş olduğu gibi bir intibaın uyanmasıdır. Din değiştirmek, bir toplumun sosyokültürel açıdan yaşayabileceği en büyük hadisedir. Bu büyük hadiseyi Japon Denizi'nden Avrupa'nın içlerine kadar yayılmış bir milleti merkeze alarak düşünmek gerekmektedir. Karahanlılar, XIII. yüzyılın başlarına kadar Türk-İslam devlet geleneğinin öncüsü durumundayken komşuları Uygurlar, Budizm ve Maniheizm temelinde yüksek bir medeniyet inşa etme başarısı göstermişti. Budist ve Maniheist Uygurlar, Müslüman Karahanlılar tarafından "kafir" olarak adlandırılmakta ve kafirin üzerine seferler düzenlenmekteydi: Kimi içre oldurup Ila suwın keçtimiz Uygur tapa başlanıp Mınlak ilin açtımız Kelnizleyü aktımız Kendler üze çıktımız Furhan ewin yıktımız Burhan üze sıçtımız Gemi içine oturup, Ila suyunu geçtik. Uygurlara yönelip Mınlak ilini fethettik. Sellercesine aktık. Kentler üstüne çıktık. Buda'nın evini yıktık. Putlar üstüne sıçtık. (Divanu Lugati't-Türk' ten).
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.