Yasin Pişgin

Kur'an'ın Kalbine Yolculuk yazarı
Yazar
9.4/10
460 Kişi
3.343
Okunma
511
Beğeni
16,6bin
Görüntülenme

En Eski Yasin Pişgin Sözleri ve Alıntıları

En Eski Yasin Pişgin sözleri ve alıntılarını, en eski Yasin Pişgin kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kur’an, insanları karanlıktan aydınlığa çıkartmak için indirilmiş bir kitaptır. Peki, Kur’an’ın bu amaçla indirilmiş olması Kur’an’ı okumanın insanın benliği, ruhu ve belki bedeni üzerinde başka hiçbir etki icra etmeyeceği anlamına mı geliyor? Biz Peygamberimiz’den sadır olan, özellikle surelerin ve Kur’an’ın faziletine dair hadisleri incelediğimizde mevzunun hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Şöyle ki; Efendimiz’in (sav) ve ashabının bazı rahatsızlıkları için Fatiha suresini okuyarak şifa aradığını, onu şifaya vesile kıldığını pek çok sahih kaynaktan öğreniyoruz. Muavvizeteyn dediğimiz, Felak ve Nas surelerinin insanı bir takım manevi sıkıntılardan koruma fonksiyonunun olduğunu hadislerden biliyoruz. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz, “İçinde Bakara Suresi okunan eve, sihir, büyü, cin ve şeytan tasallut edemez. Oraya zarar veremez.” (Müslim,Mûsafirin,212) dediğini Müslim’de geçen hadisten öğreniyoruz. Şöyle bir perspektif çıkıyor karşımıza; Kur’an’ın asıl maksadı, canlı olanı uyarmak; insanın düşünce, duygu ve davranış dünyasını bütüncül bir şekilde özünden kuşatıp onu Allah’ın sevdiği, razı olduğu kul haline getirmektir. Bunda şüphe yoktur ama Kur’an’ın asıl maksadının bu olması, Kur’an’ın insan ruhu, benliği, dünyası ve hatta ahireti üzerinde başka teskin edici etkilerinin olmadığı anlamına kesinlikle gelmiyor.
Kur’an okumanın farklı anlamları vardır. Dil ile okunur Kur’an; buna “Tilavet” denir. Fakat Kur’an bundan ibaret değildir. Akıl ile okunur Kur’an; buna “Tefekkür” denir. Kalp ile okunur; buna “Tefakkuh/derin idrak” denir; duyguları yakalamak, duygu anaforlarının içerisine girmek, hissetmektir. Cehennemle ilgili ayetler okunduğu zaman kalbinde bir tasa, bir üzüntünün peyda olması; cennetle ilgili ayetler okuduğunda insanın içine inşirah yayılması; ümmet-i Muhammed’in ve Efendimiz’in çektiği sıkıntılarla ilgili ayetler okuduğunda kalbinin bir hüzün işgaline uğraması okumanın bir başka boyutudur. Davranışların, organların, uzuvların Kur’an’ı okuması vardır. Kur’an okumakta nihai maksat Kur’an’ın gereğiyle amel etmektir ki bu, Kur’an ahlakıyla ahlaklanmaktır. Bunun ötesinde bunların bir kısım parçaları eksik diye “Kur’an’ı okuma! Dinleme! Bundan sana hiçbir fayda yoktur,” şeklindeki bir yaklaşım biçimi, hadiseyi parçacı bir üslupla, at gözlüğüyle değerlendirmektir ki Efendimiz’den gelen rivayetler ve Kur’an’a atfedilen konum bakımından bunun doğru bir yaklaşım biçimi olmadığını burada ifade etmemiz gerekir. Pek çoğumuz şahit olmuştur; mesela bir köyde Kur’an-ı Kerim tilavet edilir. Bir yaşlı amca, eminim ki hiç Arapça bilgisi de yoktur, Kur’an’ı dinler ama tonla bilgisi olan insana nazaran daha fazla müteessir olur, kalbi çok daha fazla anlam yakalar, ruhu daha fazla ürperir ve salih olma yolunda daha fazla mesafe kat eder. Allah’tan korkanların derilerinin bile Kur’an’dan nasibi vardır. Tenlerinin bile nasibi vardır; o bile ürperir, Kur’an’ın onunla da teması vardır.
Reklam
İnsanın yaptığı işler, davranışlar Arapçada iki başlık altında değerlendirilir; Fiiller ve ameller. Fiil; vasıfsız, hedefsiz iştir. Başka bir ifadeyle insanın hayvanlarla müşterek olarak yaptığı davranışlardır, hallerdir. Mesela bir insanın yemek yemesi, fiildir. İnsan da bir şey yer, herhangi bir hayvan da... Fiil olması bakımından insanın yaptığı iş, hayvandan ayrılmaz. Peki, bir işi fiil olmaktan çıkaran, onu amel yapan şey nedir? O işi yapanın o işe atfettiği amaç, gayedir. O gayeyi atfettiğinde o iş fiil olmaktan çıkar, amel olur. Örneğin bir insan karnını doyurmak için yemek yediğinde bir fiil gerçekleştirmiş olur. Ama insan besmele çekerek yemeğe oturursa, besmele çekerek uyursa, besmele çekerek güne başlarsa onun fiili artık diğer canlıların yaptığı fiillerin üzerine çıkar; amel olur ve insan o işten Allah’ın katında sevap kazanır. Onun için bir insan besmele çekip yemeğe başladığında, eğer haramla beslenmiyorsa doyana kadar ibadet halindedir. Bir insan besmele çekerek uyursa, eğer haram bir şekilde, haram bir yerde uyumuyorsa uyanana kadar ibadet halindedir. Besmele bizim günlük, sıradan işlerimizi salih amel haline getiren bir niyet deklarasyonudur. Besmele çektiğimiz zaman artık o iş Allah’ın rızası için yapılan bir ibadete dönüşmüş olur.
"vel Kuranil Hakim" oradaki " vav"Türkçede “vallahi” derken kullandığımız “vav”dır. “Yemin vav”ı denir buna. Hemen aklımıza gelmeli; Allah (CC) niçin yemin eder? Azîz ve Celîl olan Allah “bu böyledir” dese, itiraza mecal mi kalır. . . İslam âlimleri iki görüş ifade eder ve derler ki; Kur’an’da Allah’ın yemin ettiği hususlar
Eşrefoğlu Rumi Hazretleri Müzekki’n-Nüfus’ta, diyor ki; İlim ehlinin iki vazifesi vardır: Biri Allah’ı insanlara sevdirecek, bu kolay olan. Anlatırsın Allah’ı, anlar insan; kendisini yaratanın, yaşatanın, göğüs kafesinin içinde kalbini atmanın, damarlarının içinde kanını dolaştıranın, kendisine her türlü nimeti lütfetmiş olanın, kendisini sevenin, gerçek anlamda döneceği mercînin Allah olduğunu insan anlar. İçinde tabii, fıtri bir sevgi duyar Allah’a. İlim ve irşad ehlinin bir görevi daha vardır ki, insanları Allah’a sevdirmek. Bu nasıl olacak? Bu ayetten bahsetmiş Allah (c.c) ve diyor ki “Eğer gerçekten beni seviyorsanız, Peygamber’e tabi olun ki, ben de sizi seveyim.” Ben bu ayete dayanarak insanları Allah Resulü’nün sünnetine ittiba ettiririm. O sünnete bağlı kılarım, böylece insanları da Allah’a sevdirmiş olurum. Bu bir yöntemdir ve çok önemlidir. Onun için bu yol istikametin, sırat-ı müstakimin yoludur. Bu yolun bir ucu ilk insan, ilk Peygamber Hz. Adem’e, oradan Allah’ın ona ilk vahyi ile cennete, cemalullaha, Allah’ın rızasına kadar gider. Bu yol insanı hakikate ulaştıracak tek gerçek yol olduğu için kıyamete kadar payidar kalacaktır.
Bizim sahibimiz Allah’tır ve biz Allah’a dönüyoruz. Acılar geçecek; sürekli değiller. Sefalar ve nimetler de geçecek; onlar da sürekli değil. Biz Allah’a dönüyoruz. Bu duygu insanın kalbinde egemen olduğunda kalbindeki her acı katlanılabilir bir hal alır. Nimetler de insanı çeldiren, caydıran, insanı yoldan çıkartan, azdıran, tuğyana düşüren, sapkınlaştıran, seküler vaziyetler olmaktan çıkar. O zaman insan eşyanın baki olmadığını, dünyanın ahiretin tarlası olduğunu fark eder. Bu çok büyük bir mefküredir. Biz Allah’a dönüyoruz. Bu bütün acıları hafıfleten, bütün sıkıntıları katlanılabilir hale getiren, çok büyük, çok derin bir ifadedir. Zaman bizim için döngüseldir, düz çizgisel değildir. Biz yaşadığımız her an, geldiğimiz yere, varlığımızı bulduğumuz kaynağa, Allah’a dönüyoruz. Bizim bilincimizde zaman döngüseldir, daireseldir. Ayet bize böyle söylüyor.
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.