İnsan, kendini aşmadan kendini keşfedemez. Bu keşif gerçekleşmeksizin toplumsal inşa da mümkün değildir. Çünkü birey değişmeden hiçbir şey değişmez; birey inşa olmadan toplum da inşa olmaz.
"Insanlardan öyleleri vardır ki zikrin anahtarlarıdır. Görülduklerinde Allah hatırlanır. Yani böyle bir yönü var simanın, sûret-siret iliskisinin böyle bir yönü var.
Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi;
O yüz; her hattı tevhid kaleminden bir satır.
O yüz ki göz değince Allah'ı hatırlatır.
Şimdilerde sosyal medyadan onlarca tanıdık insanın ölüm haberini alıyoruz. Ölüveriyor insanlar, ölüm eskiden şehirlere uğramıyor gibiydi, uğradığında da sessizce gelir, alacağını alır, sessizce çekip giderdi sanki. Ama artık öyle değil. Çember daraldı. Etle tırnak gibiyiz bugünlerde ölümle. Ölümler o kadar çoğaldı ki önceden biri öldüğünde günlerce yas tutulurdu, artık "Falanca ölmüş” deyiveriyoruz o kadar. Ölüm ensemizde... Bu ciğeri beş para etmez dünya hayatı için ahiretin büyük hedeflerini iptal etmeye, imha etmeye gerek yok. Artık "an" ölümün daha çok arefesi. Ölüverir insan. Bu sebeple Müslüman olarak ölmek için Müslüman gibi yaşama azminde olmak lazım. Her şeyimizin Müslüman gibi olması lazım.
İnsanın doğumu, hayatı ve ölümü bu ferasetle değerlendirmesine engel olan her şey ahiret yolunda sırtta bir kambur, omuzda bir yük, ayakta bir prangadır
"Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et." (Hicr 15/99) âyetini düşündüğümüz zaman vahyin teklif ettiği karakter inşasının yaşam boyu devamlılık esasına dayandığını belirtmemiz gerekmektedir.