“Bir başıma kaldım. İstek içimi yakıyor. Başıma gelenlere dayanamıyorum. Yolumu yitirdim, nereye gideceğimi bilmiyorum. Yüreğim istek duyduğu şeye asla sahip olamayacak… Küçük, özel sevinçlerim, özürlerim, kendi kendimi kandırmalarım… hepsi bitti ! Şimdi elimde kalan yalnızca geçmiş günlere,yitirdiklerime duyduğum özlemin alevi. Büyümek, peki ama ne için ? Korkunç bir boşluktayım. Hayat artık bana acıdan başka ne sunabilir ? Odamda yapayalnız… Geceler boyu bir başıma… Dünyadan ve herkesten uzak, acılar içinde. Haykırsam sesimi kim duyar ? Bu arada başkalarının yanında benliğim her zamanki inceliğini koruyor. Bomboş bir soyluluk… İşte benden geriye kalan. “
İnsanın ne istediğini bilmeden kendini oradan oraya sürüklemesinin, insanca duyguların güzel aktarıldığını düşünüyorum. Yazar, o dönemki batı hayranlığı ve batılılaşmayı tümden reddediyor ve hatta bu yüzden hayatına son veriyor. Hastalıklı bir aşk hikayesi etrafında o dönemin japonyasını okuyoruz. Son sayfalara gelene kadar kendi kendime ehh diyordum ama kitabı kapattığımda bende buruk ve güzel bir tat bıraktı, kitapta en sevdiğim şey ise kitap boyunca müthiş doğa tasvirleri, doğaya bakıştaki şiirsellik…