Kapitalist ilişkiler içinde, yalnızca egemen sınıfın temsilcileri (görüldüğü gibi, çok sınırlı da olsa)
kişilik olma hakkına sahiptirler. Bu hak, sözcüğün
tam anlamıyla, kişilik olma olanağının kendilerinden esirgendiği milyonlarca emekçi ve sömürülenin "toplumsal ilerlemenin" kurbanı olmaları pahasına elde edilmektedir. İşte, çelişki ya da -Sartre'ın hep söylediği gibi insansal varoluşun burjuva uygarlığı koşullarındaki "anlamsızlığı" buradadır.
Ancak, bu çelişki, zamanında asla sır olmayan bir durumun sonucudur. Toplumda bütün insanları "salt hayvansal" gereksinimden -tok olma gereksiniminden-kurtarmak için yeteri derecede gelişmiş üretici güçler yoktu. Çünkü, toplum, istisnasız herkesi beslemiş ve günlük ekmek "endişesinden" (bu, kesinlikle varoluşçu olmayan bir yandır) tam anlamıyla kurtarmışsa, tokluk sorununun "üstesinden" gelebilir.