Tam adı Ahmed Zuhuri Danışman’dır. Danişmendoğulları soyundan gelir. Babası Müftülük yapmış Ahmet Recai Efendi, annesi, Zübeyde Hanım'dır. Bolu Sultanisi'ndeki eğitimini onuncu sınıfta terk ederek öğretmenliğe başlar ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinde öğretmen olarak görev alır. 1950-57 yılları arasında iki dönem Bolu milletvekili olarak TBMM'de görev alır. Milli Reasürans'ta yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunur. Zuhuri Danışman tarihî romanlarının yanında; ders kitapları, Osmanlı Türkçesinden sadeleştirmeler gibi çeşitli alanlarda eserler vermiş, kendi adına bir yayınevi kurarak burada birçok eser hazırlamıştır. 11 Mayıs 1971'de yaşama veda eden yazarın mezarı Zincirlikuyu Kabristanı'ndadır.
Tarih alanında uzman olan Zuhuri Danışman, edebî üretimini tarihî roman türünde verir. Eserlerinde tarih şuurunu ve bilgiyi önceleyen bir tavrı olan yazarın romancılığının tematik anlamda beslendiği ana kaynak bu yönde gelişir. Bu noktada eserlerinin tarihsel ve izleksel düzlemi Gılgamış Destanı'ndan Fatih Sultan Mehmet Han'a; Endülüs coğrafyasından Kıbrıs'ın fethine kadar geniş bir alana yayılır. Millî-romantik bir duyuşla idealize edilmiş karakterler üzerinden şuurlu bir okur hedefleyen ve okurunu millî hassasiyetlerle yetiştirmeyi amaçlayan eserlerinde Türk-İslâm tarihinin önemli olayları kurgusal âleme aktarılır.
Sultan Mehmet babasına diyordu ki: "Eğer padişah siz iseniz, vatanı düşman istila etmiştir. Ordunuzun başına geçmek vazifenizdir. Eğer padişah ben isem, size emir veriyorum ki vatan hizmetinizi ifa ediniz!"
"...Neden talihsiz olacakmışsınız? Bin yıllık hayatında Bizans, böyle günleri az mı gördü? Hangi serdar, Bizans surlarını aşabildi? Dünyada emsali bulunmayan bu dev surların karşısında büyük Türk'ün de âciz kalacağına şüpheniz olmasın."
"...Varna, Kosova harplerinin galibi Sultan Murad yoktur artık karşımızda. Sultan Murad ölmüştür. Dostlarım! Onun ölümüyle Osmanlı yıldızı da sönmüştür!"
Zuhuri Danışman'ın seri olarak yazmayı tasarladığı kitapların ilki, yazarın ömrü bunu gerçekleştirmeye yetmiyor. İstanbul'a Fatih Sultan Mehmet'in gözünden bakmak, 1453 dönemini solumak gibiydi, devamının gelememiş olmasına üzüldüğüm nitelikli bir tarihi roman.
Haçlı Seferleri'nin ne acıdır ki bizim neredeyse hiç bilmediğimiz,ama haçlılara korku salan ve Artukoğulları'nın en önemli zâtı Nurud'devle Belek Gazi'nin kayda geçen tek romanı olma özelliğini taşır, eğer "Behram oğlu Belek"'i saymazsak. Belek Gazi'den uzun uzun bahsetmek isterim ama bununla neden daha hiç hem bu zâtı duymamış ve bu kitabı okuyacak kişilere merakkıran ipucu vereyim ki? Bunun yerine onun hakkında bilgi istiyorsanız Harputtîname isimli Instagram sayfasına yönlendirelim. Roman'a gelirsek rahmetli Zuhuri Danışman hocamızın güzide eserlerinden biri,fakat tarihî romanları çok seven biri olarak romanda pek çok şey biraz şevk kırdı. En basitinden, kurgudan söz edelim. Uzun betimlemeler ve eylemler yerine,diyalog,diyalog ve diyalog şeklinde gidiyor. Bazı yerlerde fazla çocuksu gibi gelebilir ama haçlıların o sapık, azgın ve vahşi zevklerini gayet betimleyerek açıklaması bu sanıyı yıkar sanırım. Tarihî açıdan bakarsak, çoğu şey tutarlıdır. Fakat gözüme çarpan en büyük eksik Belek'e "Kılıcımı,yayımı,atımı hatta hatunumu emanet ederim" diyen 1. Kılıçarslan'dan hiç bahsedilmesi, Harput hakimi Çubukoğlu Mehmed Bey'den hiç bahsedilmemesi,Belek'in 1101 haçlı seferleri esnasında çok az durulması, Belek'in önce Palu'yu vilayet merkezi yapıp Harput'u almasından bahsedilmemesi idi. Bunların dışında akıcı,samimi ve Belek Bey için gayet güzel hazırlanmış bir romandı. Zuhuri Danışman hocamı, rahmetle anarım.