“Yalın Tutku” – Annie Ernaux’dan Yoğun ve Çarpıcı Bir Duygu Deneyimi
Bazı kitaplar kalın sayfalarına rağmen bir çırpıda biter, bazılarıysa incecik olup sayfalarına derin duygular sığdırır. Yalın Tutku tam da ikinci grupta yer alıyor: Az ama öz, yalın ama çarpıcı. Annie Ernaux, olay örgüsünden çok duygu durumuna odaklanan, otobiyografik izler
Hep romantik aşklara kucak açarak ismini duyduğumuz Paris bu defa yazarın kurgusu ile Paris'in karanlık ve gizemli sokaklarına götürerek gerilim dolu bir atmosferde çözülmesi gereken cinayetlerine ev sahipliği yaptığı bir polisiye ile geldim.
Daha önce 1932,1971,1986 yıllarında filmi çekilen bir kitap olması itibariyle de tarihte önemini bir kez daha göstermekle birlikte ilginç konusu ile de dikkat çekmektedir.
Bu kadar bilgiden sonra gelelim kitabın konusuna ; Dedektif C. Auguste Dupin'in olağanüstü zekâsı ve analitik yetenekleri sayesinde karmaşık bir cinayeti çözmesi gerekir ama nasıl?
Dupin, olay yerindeki ipuçlarını ve tanıkların ifadelerini dikkatlice inceleyerek mantıksal çıkarımlar yapar ve gerçeğe ulaşmak için olay yerinin ilk tasviri ve cinayetlerin vahşeti ile yakından ilgilenir. Bir küçük ayrıntı farkeder bu ise olay yerinde pencerenin içten kilitli olması ve olay yerindeki sıra dışı ipuçları insani olmayan kıllar, tuhaf sesler olması onu düşünmeye sevkeder.
Peki bu cinayetleri bir insan değilse kim yada ne işlemiştir derken sonunda şaşırtıcı bir çözüme ulaşması tam bir ters köşeydi.
Ve bana en küçük ayrıntıların bile büyük bir gizemi çözmede nasıl kritik bir rol oynayabileceğini bir kez daha kanıtlamış oldu.
Polisiye okumayı seven her okura hitap edebilecek bir eser oluşu ile de bendeki özel yerini alırken,gizemli olmasına rağmen akıcı dili ile tavsiye edeceklerim listesine girdi bile.
Yazardan okuduğum ilk eser olmasına rağmen hiç yabancılık çekmediğimide söylemem gerekir.
Yazarla tanışma kitabım oldu ve yazardan okuduğum son kitap olmayacak kesinlikle. Diline anlatımına bayıldım Sandor Marai’nin. Duyguları okura çok iyi geçiriyor.
Kırk bir yıllık suskunluğun dile gelişini okuyoruz Mumlar Sonuna Kadar Yanar’da. General Henrik, bir anda ortadan kaybolan arkadaşı Konrad’ı tam kırk bir yıl sonra evinde bir akşam yemeğinde ağırlıyor. İkisinin de yıllarca gerçekleşeceğini bildiği bu buluşmada bir yüzleşme yaşanıyor aslında. Sustukları ne varsa Henrik ikisinin yerine konuşuyor o gece. Henrik, Konrad gittikten sonra neler yaşadığını, hissettiklerini ve arkadaşına sormak istediği tüm soruları, bunlara kendince verdiği yanıtları, içindeki korkuları, kırgınlıkları, öğrenmek istediği veya kaçtığı gerçekleri.. her şeyi tıpkı bir monolog gibi bize aktarıyor.
Bu metinlerin her bir satırının altını çizmek istedim. Kelimeler özenle yan yana gelip dizilmiş gibi öyle güzel bir edebi okuma zevki veriyor ki hiç bitmesin istedim kitap. Kesinlikle tavsiye ediyorum.
Jax Kilter ve Kennedy Lost yaz kampında tanışıp arkadaş olan iki aykırı çocuktu. Kamptaki diğer çocuklar tarafından dışlanıp zorbalansalar da, birlikte izledikleri kuşlarla, kurdukları hayallerle ve kelime oyunları ile çok mutluydular. Kamp bitip de eve döndüklerindeyse, arayı mektuplarıyla kapatıyorlardı. Jax, annesine, Kennedy ise ailesine ve
"İnsan soyunun en tehlikeli duygusu aşktır."
Öncelikle
Zülfü Livaneli birçok bakımdan önyargılı olduğum bir yazardı. Gerek sosyal nedenlerden (popüler olan şeylere karşı olma gibi bir durumum var) gerekse okuduğum türlerin farklı olmasından kaynaklı bir durum bu tabii.
Uzun zaman oldu, ne eskisi gibi bir okuma rutinim var artık ne de bir kitap