Uzun zamandır Paul Auster okumamıştım. Baumgartner, Auster’ın okurlarına vedası olarak yayımlanınca tabii ben de merak ettim. Hüzünlü bir okumaydı, hem tanıdığım bir Auster vardı hem de ölüme hazırlandığını hissettiğim bir yabancı. Eşini kaybetmiş yetmiş yaşındaki felsefe profesörü Baumgartner karakteri üzerinden yas, bellek, yaşlılık üzerine yazarken umut etmeyi de bırakmayan bir karakter yaratmış. Oğlu ve torununun trajik ölümleri, medyada babalığının sorgulanması, kanser tedavisi gibi üzücü durumlar kurguda hissediliyor mu bildiğim için mi hissetim emin değilim. Birçok kitabı anımsanıyor ama, neden bazı anıları hatırlarken bazılarını hatırlamayız izleğinde yazdığı satırları okurken ben de bazı kitaplarını daha iyi anımsadığımı farkettim. Çağrışımlarını daha iyi yakaladım. Üçüncü görselde paylaştığım satırları okuyunca Yanılsamalar Kitabı’nı anımsamamak mümkün değil gibi. 4 3 2 1 kitabını da çok düşündüm, belki de otobiyografik ögelerin o kitabında fazla olmasından dolayı. Bir de kayıp uzuvlar sendromuyla yakınların kaybını bağlantılaması kitabın temel meselelerinden biri.
İlk defa Auster okuyacaksınız bence bu kitabıyla başlamayın, Auster okuruysanız da tavsiye dememe gerek yok nasılsa o vedayı okuyacaksınız…