Yazsam da aynısı olmuyordu. Benim yazmak iste diklerim değildi yazdıklarım ... Yazarsam, bir büyünün içinde olacaktım. Ama bu büyü benim yazdıklarımın üzerinde mi dolaşacaktı tütsü tütsü, yoksa zaten büyü içinde yüzen biraz da sisli bir güzelliği sayf a ların üzerinde konuk ederken ben mi onun içinde kaybolacaktım, bilmiyordum. Gerçeği haya le çevirmek miydi derdim, hayalin büyüsünü gerçeğin için de aramak mıydı? Bildiğim, bunun düşüncesi bile güzeldi.
Yazarsam, bahara dokunmuş olacaktım, avucumda olacaktı bütün çiçekler, kokular, yağmurlar. Gerçeğinden daha güzel olacaktı hatta. Eskimeden kalacaktı. Yaz, yaza benzeyecekti;
güz, güze. Kışı apayrı yazacaktım; böyle bir kış hiç bitmesin diyecekti okuyanlar, ya da ben bile okuduğumda öyle düşü necektim. Kitaplardaki mevsimler şehrimizdeki mevsimlere benzemiyordu, onlar daha güzeldi yani; daha doğrusu güzel anlatılmışlardı. Ben de güzel anlatırsam, anlatabilirsem şehri miz güzelleşir miydi, bu küçük şehirde hayat diye yaşamaya çalıştığımız bu anlamsız günler bir şeye benzer miydi?