... her fikir, her format içinde dile getirilemez, getirilse de kendi aslî formatını bulmadıkça etkili olmaz. Her gün, herkesten nice güzel şeyler işitiyoruz. Ama iş, bunların yazıya aktarılmasına gelince, insanların orada tıkandığı gözleniyor. Niye? Çünkü “sohbet” olarak söylenen bir fikrin, iletilen bir duygunun, başka bir form içine sokulabilmesi için onun üzerinde başka biçimlerde uğraşmak gerekir. O duygunun veya düşüncenin gerektirdiği form bulunmadıkça, söylenen şeyler istediği kadar önemli ve değerli olsun, elde edilmek istenen etkiyi sağlamaz. Yazarın becerisini de, bir bakıma bu değinilen olguya bağlamak yanlış sayılmasa gerek: o, söylediği şey öyle üstünde durulmayı gerektirmeyecek bir şey olsa da, onu üstünde durulmaya değer olarak aktarmasını becerir. Bu, onun işidir. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanının konusunu bir gazete haberinden aldığını biliyoruz. Aynı gazete haberini ondan başka daha kim bilir kimler okudu. Ama onu roman formuna oturtan bir o çıktı. Kaldı ki, aynı haberin gazete haberi olarak aktarılmasıyla roman olarak aktarılması arasındaki farka da dikkat etmek gerekiyor. Demek ki, söyleyecek sözü olmak yetmiyor, aynı zamanda onu nasıl söylemek gerektiğini de bilmek gerekiyor...
İbni Haldun şiire yalnızca bir söz sanatı ve belagat eseri olarak bakmıyor. Ona göre şiir bilgilerin, haberlerin, doğru ve yanlış düşüncelerin ve hikmetlerin de kaynağıdır. Şiir, bütün bunları, kendine özgü ilkelerine uyarak ifade eder. Şiirde “her beyit övgüyü veya ağıtı veyahut sevgilisine olan aşkını ve onun güzelliğini anlatmak bakımından kendi başına, ayrı bir parçadır.
Geri146
462 öğeden 461 ile 462 arasındakiler gösteriliyor.