Sonbahar geldi mi her yer sarıya boyanır. Neşeli yapraklar hüzünlenir terki diyar eylerler. Yağmurlar yağar ortalığı çamura boyar. Sonra da bir güneş açar yazdan kalma, insana eski özlemleri hatırlatır. Bizim köyde sonbahar geldi mi bu minvaldedir. Köylü işini bitirmiş yazın yorgunluğunu atmakta bir yandan da kışlık yakacağını düşünmektedir.
"yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yıkıntılar arasında kibirlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken başkaldırır."
Ben sabah siftahımı yaptım, komşum da dükkânını yeni açtı, oradan alınız” diyen nezaketi, alandan çok veren, kendinden çok toplumunu düşünen, o irfani birliktelik duygusunu, millet olma şuurunu ne yazık ki yitirdik.
Anormal bir kız olduğumu kabul ediyorum..
😁
Mesela,
Eşinden veya nişanlısından çiçek buketi bekleyen, alınca da deli gibi sevinen kızları hiç anlamıyorum.
Oldum olası, süslü bir çiçek buketi gördüğümde " Çiçeklere de paraya da yazık. Çöp olup gidecek" diye düşünmüşümdür..
Sonra,
Millete gösteriş olsun diye evlenirken düzinelerce
Cemil Meriç ve İmam-ı Gazali
İnsan okudukça neler öğreniyor. Yıllarca merhum Cemil Meriç’in yanında bulundum. Kendisine koca koca kitaplar okudum. Mesela Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin o meşhur eserini –ki yedi yüz sayfadan fazladır – kıraat ettim. Özel sohbetlerini büyük bir zevkle dinledim. Sert bir üslupla yaptığı eleştirilere kulak
Abdülhamid'i devirerek hürriyet havasını solumak için yanıp tutuşuyorlardı. Genç subaylar Albert Vandal adlı Fransız'ın Abdülhamid'e taktığı "Kızıl Sultan" lakabını pek benimsemişti, her gün ölmesi için dua ettikleri en büyük düşmanlarını -bazen Fransızca Le Sultan Rouge olarak- bu isimle anıyor, ondan yakıcı bir öfkeyle