Yaşamına geri dönüp bakarak “Çok şanslıydım” demek azımsanmayacak bir alçakgönüllülük olurdu. Ayrıca şanslıydı da. 1968’de Lakeside Academy’deki Anneler Kulübü ona bir bilgisayar satın almıştı. Bir hokey oyuncusunun, Bill Joy’un, Robert Oppenheimer’ın ya da çizginin dışındaki bir diğer kişinin yüksek makamından aşağı bakıp dürüstçe “Bütün bunları ben kendim başardım” demesi olanaksızdır. Süperstar avukatlar, matematiğin harika çocukları ve yazılım girişimcileri ilk bakışta sıradan deneyimlerin dışında görünüyor. Oysa öyle değil. Onlar tarihin ve toplumun, fırsatın ve mirasın eseri. Başarıları sıradışı ya da gizemli değil. Kimi hak edilmiş, kimi hak edilmemiş, kimi kazanılmış, kimi sadece şansla gelmiş –ancak hepsi de o kişiyi o kişi yapan– avantajlardan ve miraslardan örülü bir ağın ürünü. Çizginin dışındaki sonuçta hiç de çizginin dışında değil.