Bir zamanlar boş gezmeyi iş yapmaktan çok seven üç ar­ kadaş varmış. Bugünden yarına geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar , beşinden kovulmak canlarına tak de­miş. Alın teriyle kazanıp gönül rahatlığıyla yemeyi de göz­lerine kestiremezlermiş, çünkü elleri işe yatkın değilmiş. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede
O adam, müdür mü nedir, şaka etmiş, bizim saf Spirosu korkutmak için. Ne demiş o adam, siz üç bin yıldır bu adada otururmuşsunuz, demiş. Üç bin yıl önce nerdeymişiz, gökten mi inmişiz buraya? Yoksa Atinadan mı gelmişiz? Kim getirmiş bizi buraya? Kim getirmişse, söyleyin de gene o götürsün bizi getirdiği yere. Öyle mi O adam, müdür mü, paşa mı seninle şaka etmiş. Benim neyim var Yunanıstanda? Bize hiç soran oldu mu, Yunanistana gider misiniz, diye. Allah bizi burada, bu adada yarattı ahmak Spiros. O yaban ellere kim gider, sor bakalım, Barba Spiros. Onlar deli mi, bizi nasıl, niçin, hangi sebeple gönderirlermiş Yunanistana? Ne hakları var? Aklı olan hiç adasını bırakır da, başka bir yere, cennet olsa da, başka bir cennete gider mi?" iyi Türkçe bi liyordu. "Duy bu konuştuklarımı Mustafa Kemal Paşa, olmaz ya, öyle bir delilik yaparlarsa bunlar, ben de gelir senin yakanı tutarım. Biliyor musun ben kimim, Çanakkalede sen Ingiliz gemilerini batırırken seninle birlikte o gemilere top mermisi atıp da, bacalarının içine düşüren Alekonun, Tanasinin, Petrosun, Miltonun anasıyım. Onlar daha gelmediler. Senin yanın dalar. Zabittiler. Sen zabitlerini çok severmişsin. Sen oğullarumı çok severmişsin de onun için göndermiyormuşsun bana. Canları sağ olsun da varsın gelmesinler, senin güzel yanında kalsınlar. Sen onlara iyi bakarsın.
Sayfa 56 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Shakespeare, Moliere
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
— Doğrusu sizi kıskançlıkla izliyorum! –dedi konuk.– Nasıl böyle neşeli olabildiğinizi bana da öğretir misiniz? Hiç mi canınız sıkılmaz sizin? — Niye canım sıkılsın ki? İnsaf edin! — Niye mi canınız sıkılsın? Her şey can sıkıcı da ondan! — Bence az yemek yediğiniz için canınız sıkılıyor sizin. Lezzetli şeylerden bol bol yiyin bakalım canınız sıkılıyor mu? Bu canı sıkılmalar falan hep yeni çıktı, eskiden kimse böyle şeyler bilmezdi! — Canım yapmayın! Sanki sizin hiç mi sıkılmıyor canınız? — Hiç! Zamanım yok ki canımın sıkılmasına. Sabah uyandın, çayını içeceksin... kâhya gelmiş beklemektedir... ötede balık ağı seni bekler... derken öğle yemeği hazırdır, seni bekler. Öğle yemeğinden sonra doğru dürüst bir şekerleme bile yapamadan, bir bakarsın, akşam yemeğin hazırlanmış, seni bekler durur! Derken aşçı gelir tepene dikilir, yarın pişirilecek yemekleri sorar. Hani nerede can sıkılmasına zaman?
Dünden Kalanlar, Benden Gidenler..: ''Önce, büyük büyük düşündüm. Sonra, büyük büyük yaşadım. Ne varsa, onlar aldı. Şimdi, bana – küçük / bir ölüm kaldı.'' Nasıl mıyım? Bunu bir mektup gibi farz et. Gitmesi için yazılmış ama gitmesi gerekene hiç ulaşamayacak bir mektup gibi.. Ben kaç gündür sadece dua ediyor ve yazıyorum başka
Reklam
“Salak bu herif!” diye geçirdi içinden Çiçikov. “Benim öyle halam olsa, dadısı olurum onun, bir bebeğe bakar gibi bakarım ona! — Ne bu böyle kuru kuru konuşup duruyoruz! –dedi Hlobuyev.– Hey, Kiryuşka, getir bakalım oradan bir şişe şampanya daha! — Hayır, hayır, ben başka içmem! –dedi Platonov. — Ben de, –dedi Çiçikov da. Her ikisi de bir yudum
Hlobuyev: — Buyurun baylar, –dedi,– benim yolsuz, çamurlu, berbat köyümü görün bakalım! Yemeğinizi yemekle aslında çok iyi etmişsiniz. İnanır mısınız Konstantin Fyodoroviç, evde tavuk bile yok, durumumun perişanlığını anlayın. Resmen bir domuz yaşamı sürüyorum! Derin derin göğüs geçirdi, Konstantin Fyodoroviç’in katı biri olduğunu, onda acıma
#omerhayyam
bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: bir şey daha var bütün yaptıklarından başka niceleri geldi , neler istediler, sonunda dunyayi bırakip gittiler. sen hic gitmeyecek gibisin, degil mi? o gidenler de hep senin gibiydiler.. geçmis günü beyhude yere yâd etme, bir
Sırça Köşk
Bir zamanlar boş gezmeyi iş yapmaktan çok seven üç arkadaş varmış. Bugünden yarına geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar, beşinden kovulmak canlarına tak demiş. Alın teriyle kazanıp gönül rahatlığıyla yemeyi de gözlerine kestiremezlermiş, çünkü elleri işe yatkın değilmiş. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede
Reklam
ŞÖLEN 1962'deki 3 Mayıs'ı ise büyük bir coşkunluk ve sevinç içinde, adeta «şölen» havasında kutladık. Toplantıyı, evimizin de içinde bulunduğu, Nuri Demirağ Korusu'nda tertiplemiştik. Yine kır gezisi yapılacaktı. Toplantıya iştirak edenler önceden belli bir para ödemişlerdi. Bu parayla iki kuzu satın alınmış, kestirilmişti. Ayrıca
– Nasıl böyle neşeli olabildiğinizi bana da öğretir misiniz? Hiç mi canınız sıkılmaz sizin? — Niye canım sıkılsın ki? İnsaf edin! — Niye mi canınız sıkılsın? Her şey can sıkıcı da ondan! — Bence az yemek yediğiniz için canınız sıkılıyor sizin. Lezzetli şeylerden bol bol yiyin bakalım canınız sıkılıyor mu? Bu canı sıkılmalar falan hep yeni çıktı, eskiden kimse böyle şeyler bilmezdi! — Canım yapmayın! Sanki sizin hiç mi sıkılmıyor canınız? — Hiç! Zamanım yok ki canımın sıkılmasına. Sabah uyandın, çayını içeceksin... kâhya gelmiş beklemektedir... ötede balık ağı seni bekler... derken öğle yemeği hazırdır, seni bekler. Öğle yemeğinden sonra doğru dürüst bir şekerleme bile yapamadan, bir bakarsın, akşam yemeğin hazırlanmış, seni bekler durur! Derken aşçı gelir tepene dikilir, yarın pişirilecek yemekleri sorar. Hani nerede can sıkılmasına zaman?
Epub
41 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.