Ortaokul yıllarımdan lise yıllarıma kadar öğretmenlerden sıkça okumamız gerektiği öğütlenen bir kitaptı ama okumak şimdiye nasipmiş. Açık söylemem gerekirse köylüler benim için hiç bir zaman kutsal olmadı, kutsal sayılabilecek tek vasıfları bir karınca gibi gece gündüz demeden çalışmalarıdır. Bunun dışında köylerde maalesef cehaletin, dinin özünden uzak hurafelerin, dedikoduların yaygın olduğunı düşünmekteyim. Anadolu irfanı denilerek kutsallaştırmaya çalışılan köylülerin bugün de eğitimden ve sağduyudan uzak olduğunu görüyorum.
Kitap bize 1922 yılından Anadolu halkı hakkında güzel ipuçları vermektedir. Osmanlı tarafından cahil bırakılmış bir halk, Türklük bilincinden korkan Türküm demeye utanıp kendilerini “Biz islamız, elhamdulillah” diye tanımlayan bir halk, okuma yazma bilmeyen, dini sorgulamayan, şeyhlerin şuyhların peşinden körü körüne giden, ve bu cehaleti ile herşeyi gözünü kırpmadan yapabilecek bir halk tanımlanmış kitapta.
İşte sevr imzalanmış, halk senelerdir süren savaşlardan artık bıkmış, bu saatten sonra düşmanı evlerinin kapısında görmeden şurdan şuraya adım atmayacaklarını ifade etmeye başlamış, çoğu çocuk babasız, çoğu ana evladsız, çoğu kadın kocasız kalmış, açlıkla, yoksullukla mücadele eden bir halk cahil ve kendi kendine bırakılmış. Halk Kemalistlerden öcü gibi korkutulmuş. Yunan askerini Hilafeti koruyan bir sığınak gibi görmüş.
Kitap aynı zamanda Atatürkün ve Cumhuriyetin bir Türkün başına gelebilecek en mucizevi, en mükemmel bir ödül olduğunu düşündürüyor. Ve muhakkak ki öyle de. Bu ülkenin başına gelebilecek en güzel şey.