" Türkiye panoraması olsun ama Yakup Kadri gibi kuru bir dilin olmayacak .Ya da Oguz gibi ( Oğuz Atay'ı kastediyor) kaybolup gitmeden yazman lazım. Sizin edebiyatınız ikinci bir 'Tutunamayanları' kaldıramaz ."
Ben sabık ozan, Ben uğursuz aşık, Ben kralın baş yarakçısı ve celladı, ben yediği ekmeğe, içtiği suya, soluduğu havaya, üzerinde yaşadığı toprağa ihanet eden yazman patasana...
lnanır mısınız, bazen öyle sıkıntılı, öyle bunaltıcı anlarım oluyor ki, gerçek bir hayatı yaşamaya gücümün yetmeyeceğini; gerçekleri, akıp giden olaylan kavramakta çok geri kaldığımı, duygularımın körleştiğini
hissediyor, kendi kendime lanet okuyorum. Hayaller içinde geçirilen gecelerden sonra ayılmanın gerçek dünyaya dönmenin ne kadar korkunç olduğunu bilemezsiniz. Evet, bir de çevrenize bakarsınız ki, insanlar delicesine akan hayat seli içerisinde yaşayıp gidiyorlar. Ismarlama olmayan; hayal gibi, düş gibi uçup gitmeyen, durmadan yenilenen, her an genç kalan, bir saati bir saatine uymayan gerçek bir yaşam onlarınki. Oysa karanlığın, düşüncenin tutsağı olan hayal bıktırıcıdır,
uçup gitmeye hazır oluşu yanında aşağılık bir tekdüzeliği vardır.
Eski bir Mısırlı yazman kentlerin henüz yeni kurulduğu zamanlarda kenti kuran kişinin görevinin, "tanrıları tapınaklarına sokmak" olduğunu anlatır bize. Gelecekteki kentin görevi de bun- dan pek farklı değildir: Görevi, insanın en üst çıkarlarını bütün ſaaliyetlerinin merkezine yerleştirmek; insanın bölünmüş kişiliğinin parçalarını birleştirmek; yapay olarak parçalarına ayrılmış insanları (bürokratları, uzmanları, "eksperler"i, kişilikten arındırılmış görevleri yerine getirenleri) tam insan haline getirmek; organik ortaklık ve ideal amaçların yokluğu, mesleki farklılaşma, toplumsal ayrımlaşma, kabilecilik ve milliyetçilik yüzünden oluşmuş hasarları onarmaktır.
Evvela sorardım: Okuman yazman var mı? Öyleyse doğru darağacına
Mani mi yazıyorsun? Darağacına Çarpım tablosunu mu biliyorsun? Sen çok şey biliyorsun, doğru darağacına!"
Başka eserler de mi yazman gerekiyor? Yaz bari birader, hiç durma yaz! İlk başarına güvenip gevşeme. Demir tavında dövülür!Öyle kesin bir inanç ve iyi niyetle konuşuyordu ki, hayallerine set çekmeye kıyamadım.
"Keats, Flaubert ve diğer dahi adamların katlanmakta çok güçlük çektiği dünyanın umursamazlığı, kadınlar için umursamazlık dahi değil, düşmanlıktı. Dünya onlara söylediği gibi "İsterseniz yazın; benim için hiç fark etmez." demedi kadına. Çirkin kahkahalar atarak "Yazmak mı?" diyordu. "Senin yazman neye yarar?"