Evrenin midyeleşmesinden daha korkunç bir şey vardır; o da kendi bedenimizin sürekli olarak midye cevherine dönüşmesidir.Bu çöküş öylesine şiddetlidir ki , her insanı doğrudan ölüme götürür.Deyim yerindeyse insan oluşurken bir topak sıvıdan ibaretse, ki bu sıvı küçük olsa da midye cevheri içermekten uzaktır, anne rahminde gelişirken midye tortuları oluşturmaya başlar.Doğumun hemen arkasından bu tortular henüz oldukça yumuşak ve esnektir, yeni doğmuş bebeklerin başlarında bellidir bu.Ancak pek az zaman sonra küçük bedenin kemikleşmesi, sert, taşsı bir kabuğun beyni çevreleyip sıkıştırması öylesine ilerler ki çocuğun bedeni kaskatı bir biçim alır.Anne baba sevinir, çocuklarını ilk kez tam bir insan olarak görürler.Çocuklarının yürümeye başlar başlamaz midyelerle dolacağını, kendisini bekleyen kesin sona doğru düşe kalka ilerlediğini anlamazlar.Öte yandan, yaşlı biriyle karşılaştırıldığında çocuklar imrenilesi bir durumdadır.Çünkü insan yaşlandıkça bedeninin taşlaşması da açık seçik ortaya çıkar: Derisi pürüzlenir, saçları dökülür,damarları, kalbi, beyni kireçlenir, sırtı kamburlaşır, bütün bedeni, midyenin iç yapısına uygun olarak, eğrilip bükülür, sonunda mezara girdiğinde acınası bir midye taşı yığınından başka bir şey değildir.İş bununla da bitmez.Çünkü yağmur yağar, yağmur damlaları toprağa işler, su o insanın bedenini aşındırır, un ufak eder, bu zerreleri alıp midye tabakasına taşır, orada insan , bildiğimiz taş midyeleri halini alıp huzura erer.