Bir toplum cinsel yasaklardan ve baskılardan ne denli kurtulmuş olursa olsun, her yerde gizli ya da açık genelevler vardır. Hele Amsterdam gibi bir liman kentinde genelevlerin bulunması çok doğaldır. Ne var ki, bu mahalle, iki nedenden ötürü beni çok tedirgin etti. Birinci neden, kadınların, bir kasap dükkânının camekânına kancalarla asılan et parçaları gibi, gözler önünde sergilenmesiydi. İkinci neden ise, birincisinden çok daha fazla tedirgin ediyordu beni: Satışa çıkarılan bütün bu kadınlar arasında, Kuzeyli tipli, yani beyaz tenli, sarı saçlı, mavi gözlü bir tek kadın yoktu. Hepsi esmerdi. Bazıları, kara tenli Afrikalılar ya da simsiyah saçlı, çekik gözlü Asyalılardı. Varlıklı Avrupa’nın kadınları değil, üçüncü dünya ülkelerinin ya da eski sömürgelerin zavallı yoksul kadınlarıydı satışa çıkarılanlar. Amsterdam kerhaneleri bu et ticaretini vitrinlerde sergilerken, ırkçılığın korkunçluğunu ve ekonomik düzenin çirkinliğini de gözler önüne seriyordu sanki.