Hitit devletinin son yıllarında Balkan gelen kavimler “Ege göçü” olarak adlandırılan bir fetih kalkışması ve karışıklığa neden oldular. Bu müthiş karışıklıktan sonra Yunanistan, Anadolu ve Suriye korkunç bir tahribata uğradı. Bu ülkelerin önemli bir bölümü 200-400 yıl boyunca sessiz bir karanlığa gömüldü. Adı geçen ülkelerin hepsi ikinci bin
Hem bilim hem de sanat dünyayı kesin koordinatlar üzerinden yansıtır. Biçimsel farklılıklar koordinatlardaki farklılıklardan kaynaklıdır. Gerçekçi biçimlerin tümünde yansıtılan, Öklit evreninin sabit, düzlemsel koordinatlarıdır. Bu koordinatlar doğada mevcut değildir. Oysa Dünya ne sonlu ne de sabittir; bu geleneğin, soyutluğun, gerçekdışılığın Dünya'sıdır. Ve bu sebeple Gerçekçilik -ister "sosyalist" ister "burjuva" olsun- gerçekdışıdır. Gerçekliğe daha yakın olan yansımaya-yeni matematikte ve yeni sanatta mevcut olan- hızla, eğimli yüzeylerle ulaşılır. Gerçekçilik özgün değildir, yer değiştirmeye, çarpıtmaya, eğip bükmeye, objektif olmamaya dayanır. Objektif olan tek şey kamera objektifidir.
Sayfa 245
Reklam
Toplumcu gerçekçilik, Marksizmin bilgi teorisi ile Engels kanadından gelen Hegel’in estetiğini birleştirerek sanal eserini dış gerçekliği yansıtan ‘somut-genel’ olarak anlıyor. Aslında bu, Aristoteles’den günümüze kadar gelen bir sanat tanımının yeni bir kılık altında belirmesidir.
Sezai Karakoç
Ama bence II. Yeni’nin asıl getirdiği, sinemadır. II. Yeni şiirinde kamera vardır. Turgut Uyar’ın ‘Geyikli Gece’si baştan sona bir hikâye anlatır. Bir de II. Yeni, aslında İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından etkilendi ama bunu da hiç kimse yazmadı.
Ben, okulcu ve duruk olmayan, çoktan kabuğu soyulmuş, parlatılmış, sindirilmiş olgularla yetinmeyen yeni olgularla ilgilenen; evrim geçirmeye hazır ve gelişirken, alışılmışın dışında kalan gerçekleri inceleyebilmek üzere değişen; güçlükleri ortak bir paydada toplamayan; onu alıp yerleşik bir kalıba oturtmayan, tersine, olaya öncülük etmek üzere ortaya çıkan bir gerçekçilik; dünyanın değişmesine yardım eden, yüreğimize su serpmek yerine bizi uyandıran ve zaman zaman, salt bu yüzden insanı tedirgin eden, açık bir gerçekçilik istiyorum.
Şiirde de, İkinci Yeni akımının karşılaştığı hücum ve itibar kaybı, '60'la­rın solculuğu hakkında fikir vericidir. 1950'lerin ortalarında adı konan bu akımın öncüleri, modern Türkçe şiirinin tartışmasız 'büyükleri' arasında yer alırlar: Ece Ayhan (1931-2002), İlhan Berk (1918-2008), Edip Canse­ver (1928-1986), Oktay Rifat (1914-1988), Cemal Süreya (1931-1990), Ül­kü Tamer (doğ. 1937), Turgut Uyar (1927-1985). En geniş mezhepli tanı­mıyla sol kültür muhitinde soluk alıp veren bu şiir, o muhitte, 1960'ların ba­şından itibaren hızla sertleşen bir reddiyeyle karşılaştı. Genel politikleşme ve popülerleşen toplumcu gerçekçilik nazarında, bu şiir "toplum sorunları ve yurt gerçeklerine ilgisiz", 'sorumsuz' bulunuyordu. Orhan Veli'yle (Kanık, 1914- 1950) özdeşleşen Garip akımının sıradanlığı, halkça bir yalınlık uğru­na mazur görülebilirdi bu bakış açısından; ancak Garip'in yeniliğine nispetle İkinci Yeni'yi teşkil eden bu akım, fazladan 'züppe' bulunuyordu: Biçimin ve imgenin önceliği uğruna anlamsızlığa ve akıldışılığa kayabiliyor, güç anlaşı­lır olmakta beis görmüyor, neredeyse yeni bir divan şiiri seçkinciliğine yö­neliyordu. Bu eleştiri, dönemin sol entelektüel muhitini hayli etkileyen va­roluşçuluğu küçük burjuva bunalımcılığıyla damgalayan tepkilerle birleşi­yordu.
Sayfa 595 - İletişim Yayıncılık
Reklam
GENÇ ŞAİRLERE ÖĞÜTLER
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi
Sayfa 633
Eskisinin altını oyan yeni bir tür dildir: Yeni bir ger­çekçilik kılığına giren propagandadır. Dolayısıyla, Brown ' a göre, neoliberal akıl bir tercüme değildir
Sayfa 95 - Ayrıntı Yayınları 2023Kitabı okudu
... 'resmî şiir' Garip şiiriydi Mavi hareketi (Toplumsal Gerçekçilik), ulusal olması düşünülen bir bileşimle, toplumcu sanatı öne geçirme teşebbüsüdür. 'Soğuk Savaş', bunu tehlike sayıp teşebbüsü torpillemiş, giderek İkinci Yeni resmi şiir olmuştur: ikisi arasındaki bağı, Oktay Rıfat oluşturuyor.
YAZKO 1983 Sayfa:207
Toplumsal gerçekçilik, ülkemizin ve ulusumuzun bütün sorunlarını, toplumsal ve tarihsel bir görüş açısından bilimsel olarak görüp, en uygun ve en yeni estetik biçimler içerisinde yansıtmaya çalışan, bir sanat yöntemidir. Toplumsal gerçekçilik geçmiş çağlarımızın başarılı eserlerini koşulları içerisinde değerlendirmeyi ve bu eserlerden gereğince faydalanmayı; gerek halk edebiyatımızın, gerekse divan edebiyatımızın geleneğini iyice inceleyip anlamayı benimsediği; ulusal koşullarımıza en uygun sanat bileşimini vermeyi düşündüğü için Millî; Sanatın toplumsal bir amacı olduğuna ve amacın Mustafa Kemal'in tanımladığı anlamda 'memleketin ve milletin gerçek saadet ve imarına çalışmak' olduğuna inandığı için Milliyetçi; Alaturka ve Osmanlı geleneğinin terkedilerek, ulusal koşullar içerisinde batılı sanata ait estetik kavramların geliştirilmesine çalıştığı ve Türk sanatının Batı estetiği içinde bir değer olabilmesini amaç edindiği için Batılı; Memleketin ve milletinin gerçek saadet ve imarına çalışmanın ancak toplumsal bir platform ve programla girişilecek toplumsal eylemlerle gerçekleşebileceğine ve bunda ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren işçiler, köylüler, yoksul şehirliler ve aydınlara büyük işler düşeceğine ve bu yolda sanatın yol gösterici bir görev olduğuna inandığı için Toplumsal; Toplumsal gerçekler ne kadar acı ve ne kadar yıkıcı olursa olsun olsun, ulusumuzun ve ülkemizin mutlu geleceğine inandığı için iyimser ve aydınlık bir sanat tutumudur.
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 86
Reklam
Biz (batılı olmalıyız) dedik mi, bu batılı ulusların topluluğuna girmeliyiz demiş oluyoruz. Bunun için tıpkı onlar gibi, ulus köklerimizi kaybetmeden, Batı uygarlığının yöntemleri ile ulusal uygarlık bileşimimizi yapmamız gerekti. Kişiliğimizi, gelişimimizi, tarihsel köklerimizi, yadsımayacaktık; tam tersine koruyacak, yeni koşulların getireceği
BDS Yayınları 1991 Sayfa: 44
Bundan başka, bilimsel düşüncenin evrimi narsisizmi zayıflatmaktadır. Bilimsel yöntem, nesnellik ve gerçekçilik gerektirir, dünyayı kişinin kendi arzuları ve korkularıyla çarpıtılmış olarak değil, olduğu gibi görmeyi gerektirir. Gerçeğe dayanan olgular karşısında mütevazı olmayı, her şeyi bilme ve her şeye gücü yetme umutlarından vazgeçilmesini gerektirir. Eleştirel düşünce, deneyimleme, kanıtlama ve kuşkulanma ihtiyacı bilimsel çabanın özellikleridir ve narsistik yönelimi engelleyen düşünce yöntemleri oluşturur. Hiç kuşkusuz bilimsel düşünce yöntemi çağdaş yeni hümanizmin gelişmesi üzerinde etki yaratmıştır ve günümüzde öne çıkan pek çok doğa bilimcinin hümanist olması rastlantı değildir. Fakat Batı'daki insanların büyük çoğunluğu okulda ya da üniversitede bilimsel yöntemi "öğrenmiş" olsa da, bilimsel yöntem ve eleştirel düşünceyle asla gerçek anlamda temas kurmamıştır. Doğa bilimleri alanında çalışan profesyonellerin çoğu bile teknisyen düzeyinde kalmış, bilimsel bir tutum edinememiştir. Nüfusun çoğunluğu için, kendilerine öğretilen bilimsel yöntem yeterince önemli olmamıştır. Yüksek öğretimin kişisel ve grupsal narsisizmi bir ölçüde zayıflattığı ve değişikliğe uğrattığı söylenebilirse de bu durum çoğu "eğitimli” kişinin çağdaş grup narsisizminin ifadesi olan ulusal, ırksal ve politik hareketlere coşkuyla katılmasını önlememiştir.
Zayıf bir yanım mı ağır basıyor bilmem, o bindokuzyüz ellili yıllar korkutmuştur beni hep. Cezayir savaşını alalım ele.. Yüz yıl Fransa'nın sömürgesi olan bu insanlar, Cezayirliler, tümüyle bir yana, kısmen bile Fransızlaşmamak için canlarını dişlerine taktılar. Fransa'nın Cezayir'deki varlığı, harita üstünde kaldı. Müslümanlar
Sayfa 10 - deKitabı okudu
Mustafa Kemal'in en yüksek meziyeti.
Atatürk önce asker olarak ulusuna önderlik etmek üzere - Av­rupanın Hasta Adamını yatağından kaldırıp ona yeni bir hayat ve canlılık zerkeden parlak ve ilham verici bir lider olarak - yükseldi. İlk büyük başarıları - bir ordu, bir millet ye parçalanmış imparator­luğun yıkıntılarından bir millet kurarak ve milli topraklardan istila­cıları sürerek- kahramanca üsluptaydı. Yine de Atatürk'ün gerçek büyüklüğü, bizatihi büyük olmalarına rağmen, bu başarılarda yatmaz. Onun gerçek büyüklüğü daha çok, bu kadarının yeter olduğunu, fakat yine de tek başına yeterli olmadı­ğını, askeri ödevin tamamlandığını ve pek farklı başka bir ödevin kaldığını kavramasında yatar. 1923 te onun zaferi sırasında, bir askeri komutanı daha çok şan ve şeref aramağa veya bir milliyetçi lideri yeni ihtiraslar uyandırmağa teşvik edebilecek bir çok fırsatlar vardı. O bunların hepsini reddetti ve kahramanlar arasında istisna olarak görülen bir gerçekçilik, kendini tutma ve ılımlılıkla, bu çeşit sar­hoşça maceralara karşı halkını uyardı. Bundan sonraki ödev yurt içinde idi; çünkü askeri, mali ve siyasi bütün istilacılar gittiği za­man, zaten geri olan ve şimdi uzun savaş ve iç savaş yıllarıyla daha da zayıflamış bulunan ülkenin yeniden kuruluş sorunu duruyordu. Osmanlı askeri ve muzaffer kahraman olarak Kemal Atatürk'ün bunu görebilmesi ve bunun kendisinden istediği büyük hayal gücü ve cesa­reti gösterebilmesi onun en yüksek meziyetidir.
Sayfa 302 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
176 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.