Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı
Kabuk değiştirme fikrinin cazibesiyle mucizeler sıralanmaya başlamıştı
Renkli dünya algılarım oluşmaya başlamış
Yeni pencereler açılmıştı göz göz beynimin ücra kentlerine
Işık kümeleri sızıyor,kalkan tozlar terkediyordu bir bir yıllanmış meskenlerini
Küf kokusunun hakim olduğu mahzenler paslı kilitlerini açmış
Yenilenme sürecinden nasibini almaya hazırlanıyordu
Ruhsal ve zihinsel özerk alanlar icra ediliyor
Bir kontrol mekanizmasi kol geziyordu
Nitelikli bir bakım sağlıklı kalabilmenin ön şartıydı
Niyet beden,zihin ve ruh bütünlüğünü korumaktı
Bütünlüğün arz ettiği durumda yeni düşünceler filiz verebilirken
Düşüncelerin her bir noktasına hakim olunabilirdi
Yaşam kalitesi yükselirken yeni fırsatlara yelken açılabilirdi
Ve en önemlisi mantık ve hisler en doğru kararların alınmasına hizmet edebilecekti..
31/8/2023
Pınar PEKĞÖZ
Kahramanımız Peter Kien, kendisini bilgin ve kitaplık sahibi olarak tanımlıyor. Aslında Çin Dili ve Edebiyat uzmanı bir filolog. Ancak ne ders vermeye merakı var ne de fakülteye uğramaya. İnsanlardan olabildiğince uzak kalmaya çalışıyor. Hayatının neredeyse tamamını kitapları oluşturuyor. Yirmibeş bin kitaptan oluşan kitaplığı evin bütün
Serkan Karaismailoğlu'nun "Kadın Beyni - Erkek Beyni" adlı eseri, beynin cinsiyetlere göre nasıl farklılaştığını ve bunun davranışlarımızı, duygularımızı ve düşüncelerimizi nasıl etkilediğini inceleyen, bilimsel bulgulara ve araştırmalara dayalı bir çalışmadır. Kitap, akıcı ve anlaşılır bir dille yazılmış olmasıyla okuru cezbetmeyi
Efendimizin Veda Hutbesi'ne vefa beklediğimiz anlaşılmıyor mu? Biz Avrupa'ya şehadetin ne demek olduğunu anlatacak değiliz, lakin Müslümanlara hatırlatmak zorunda kalışımızın utancı da bombalandı, bir tek o kalmıştı onu da öldürdüler! Sitemimizi utancımızı da delik deşik ettiler.
Gazze artık bir hapishane bile değil, bir yetimhane! Dünya
Çağrı şiirimle yer aldığım edebiyat dergisi. Türk Dünyasında emin adımlarla ilerleyen ve her yeni sayıda okuruna farklı pencereler açan edebiyat dergisi, iyi okumalar.
Oğuz Atay'a övgü.
Oğuz Atay'a saygı.
Oğuz Atay'a sevgi.
Oğuz Atay'a muhabbet.
Tutunamayanlar'la büyük bağ kurduğum Oğuz Atay'ı bugün Tehlikeli Oyunlar ile bir kere daha kalbimin ortasına uzatıyorum. Selim ve Turgut gibi, Hikmet de ailemden biri artık. Söyleyecek o kadar çok şey var ki.. Sadece söz konusu Oğuz Atay eserleri ise konuyu burada tartışmaya kapalı kılıyorum. Her eserinde yalnızca bir olay okumuyorum. Okurken Dünyaya yeni kapılar açılıyor. Farklı pencereler küçük küçük. Sonra içimde o pencerelerden aşağı bakıyorum. Biraz Selim, biraz Turgut ve artık biraz Hikmet olarak. Oğuz Atay Türk Edebiyatının dahilerindendir. Bu zihin kıvrımları olmasa böyle yazılması imkansızdır. Oğuz Atay bu dünyadan geçtiği için sana minnettarım Allah'ım. Tehlikeli mi Oyunlar?
Ama kasabanın değişmeyen, hatta büsbütün canlanan bir yönü de vardı: Gavur Mahallesi.
Tekke Deresi'ne doğru sokulan bu kargir ve kiremit damlı evlerde hava bambaşka idi. Akşehir'i saran çöküntüye karşı bu mahalle gün gün dinçleşiyordu. Yatsıyla birlikte kasaba o deliksiz karanlığının içinde mezar uykusuna dalar, fakat bu evlerde pencereler turuncu turuncu bakardı ve Minas'ın, Yorgo'nun meyhanelerinden sokağa kahkahalar, şarkılar, gitar ve ud sesleri taşardı. Çok geç vakitlerde sahipsiz sokakların sessizliğini naralar, Rumca ve Ermenice naralar parça parça, delik deşik ederdi. Ve beşikteki çocukların, kanıayaklı kızcağızların korkmamaları lazımdı. Korkmaya hakları yoktu; çünkü yalnız sokaklar değil, bütün kasaba bütün memleket sahipsizdi. Sahibini yitirmiş, kimin sahip çıkacağı, nasıl bir sahibin çıkacağı bilinmiyordu.
Bir vakitler Mumcu Mustafa'nın, Akağa'nın veya Hacı Küçüğün, hatta Nalband Mustafa'nın önünde elpençe divan duran, gülümsemekten, hayhay demekten başka bir şey bilmeyen, sokaklarda başları saygılı saygılı öne eğik geçen Ligorlar, Minaslar, Bapkumlar ve ötekilere bir hal olmuştu.
Sanki onlar kral, ötekiler köle idi, en iy tutumları sadece yüz vermemekti artık.
Eski günlere dayanan teklifler en azından yılışık bir alayla karşılanıyordu.
Acaba yeni sahip, yeni efendi bunlar mı idi veya bunlar mı olacaktı?
Sevgili Gözde,
(Özellikle sana hitaben yazıyorum, çünkü bu yorumu okursan yazacağım kendimce olumsuz nüansları emeklerini fütursuzca çekiştirmek yerine birbirimize yeni pencereler açabileceğimiz pozitif eleştiriler olarak algılamanı isterim)
Sahra’nın gözünden dünya gerçekten insanın ruhuna şenlikler katacak cinsten, ancak eleştirdiğin noktaları benimsemiş olsam da kitapta erişkin yaşamının ve ebeveynlerin bu kadar yerilmesi, çocukların yabancılaştıkları bir toplum ve gerçeklik oluşturur diye biraz endişeliyim. Belki eleştirdiklerimizin insanlardan ve zaruri sorumluluklardan ziyade insanların bazı kalıpları olduğu konusunda biraz düşünmek istersin, sevgiler :)
Sen istiyorsun ki, kucağında yaşadığın dünya hep aynı kalsın, havan aynı, suyun aynı, dekorun aynı... Bu mümkün mü? Mümkün değil, çünkü hayatın kanunu değişmek. Zaten zindanında yeni pencereler açılmazsa boğulmaz mısın?
Cioran benim pek de alışık olmadığım ya da pek de makbul görmediğim düşüncelerin adamı. Fakat kişi hep kendine benzerleri okuduğunda değişim gerektiren dünya içinde kendini bir tekrarın içinde buluyor. Bu noktada kendi kalıbının dışına çıkmaktan korkan insan için en iyisi biraz cesaret gösterip kendinden olmayana el atmak sanırım. Bu cesareti