Üç ömre bedel kırk yedi yıl gün gibi geçti,
Dünyadaki her zevke dedim: Yok kadar azmış.
Bir başka hayat, bir başka cihan özlüyorum ben,
Bildim ki ölümden öte gerçek olamazmış…
"Biz belki Nihal Atsız'ın fikirlerine tam bağlı değiliz, ama onun kendisinin fikirlerine bağlılığına, onları her türlü ahval ve şerait içinde savunuşuna yani buz gibi bir fikir namusluluğuna sonuna kadar bağlıyız."
Nihal Atsız’ın birçok okul değiştirmesi ve öğrencilik yıllarının daha en başlarında azınlıklar tarafından Türk olduğu için horlanması, onu keskin bir karakter haline getiriyordu. Nihal Atsız güzel İstanbul’da, Türk devletinin başkentinde, Türk olmayanlar tarafından horlanıyor ve buna çok içerleyerek büyüyordu.
Kitaptan başımı kaldırdım. Öğrendiklerimden haz duyuyordum ve başkalarına da anlatmak istiyordum. Keşke diyordum keşke beni tek kendime bıraksalar ve ben hep böyle okusam, araştırsam, düşünsem, yazsam. Ama kenarımda akan dünya beni bırakmıyordu, bırakmayacaktı.
Nihal Atsız’ın yöneldiği başka alan ise ASALA terör örgütüdür. Terör örgütünün faaliyetlerini gözlemleyen Atsız, hükümeti bu konuda uyarmak için Ötüken’de bir yazı dizisi kaleme alır. Fakat bizim hükümetimiz uyarılmayı sevmiyor, tehlikeye değil, uyarana saldırıyordu, yani Atsız’ın başı yine belaya giriyordu. Çevresindekilerin uzun uğraşları sonuç vermeyince Atsız tekrardan mahkûm olur. İki buçuk ay kadar kaldıktan sonra Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından çıkarılan af ile serbest kalır.
"Kimseden haksız bir şey talep etmiyoruz. Atalarımızdan kalan mirasın, mefahirimizin gömülü olduğu toprakların bizim olması ülküsünü kalbimizde taşıyoruz. Oraları unutmamak istiyoruz. Ben bunları şahsım için istemiyorum. Oralarda çiftlik yahut apartman yapacak değilim. Milletim için düşündüğüm haklardan dolayı da kimse bana “vatan haini” diyemez. Bu çirkef iftirayı iadeye tenezzül etmiyorum. Kimin hain, kimin vatanperver olduğunu tarih tayin edecektir. Hattâ etmiştir bile."