İnsan ilişkileri içinde sürekli yeniden tanımlanan bir varlıktır; diğer insanlara hiç ilişkisi olmayan bir insan düşünülemez.
Hayat, eski ve unutulmuş sokakları hatırlatır insana. Geçmişe dair izlerle dolu, her adımda ayrılığı anımsatır ve umutlarını canlı tutar insanın. "Zamanın hafızası, dökülen her tuğla arasından geçerken, geçmişin izlerini insanın zihnine kazır," der Orhan Veli Kanık. Her gün, aynı yolu yürümek, aynı sokaklarda dolaşmak, bir zamanlar paylaşılan hatıraları hatırlatır insana. Her adımda, geçmişe dair izlerle karşılaşır ve kalbindeki yaraları yeniden açar. "Zamanın acı hüznü, binlerce kaldırım taşı arasından yürürken, geçmişin hayaletleriyle yüzleşmeye zorlar insanı," der Sabahattin Ali. Aynı kaldırım taşlarını binlercesinin arasından geçerken, o hatıralarla dolu zamanlara geri dönüp gitmek ister insan. "Geçmişin tozlu raflarından hatıralar, ruhu sarar, gözleri bir anlık da olsa geçmişe dalar," der Yahya Kemal Beyatlı'nın duygularını yansıtarak. Belki de ümitle, belki de daha fazla ızdırap çekeceğini bilerek yürür insan o yolda. Düşünmek, özlemek, beklemek... Her defasında aynı hisler, aynı duygular. Ama sevgi yetmez, kavuşmayı beklemek de insana huzur vermez. "Sevginin sonsuz bekleyişi, yüreğin derinliklerindeki yangını dindiremez," der Peyami Safa'nın ifadesiyle. Bir kere olsun, aynı saatte, aynı yerde buluşmayı hayal eder insan, ama gerçeklik farklıdır. Ve yine de umuttan vazgeçmez, çünkü belki bir gün, her şey değişir diye içten içe ümit eder.
Reklam
Yaşam arzusu her şeyden üstündür!
Raskolnikov yeniden yürümeye başladı. “Acaba nerede okumuştum“ diye düşünüyordu bir yandan da, “idam mahkumunun biri ölümünden 1 saat önce, yüksek bir dağın tepesinde, ancak iki ayağının sağabileceği kadar daracık bir yerde yaşaması gerekse, çevresinde ise uçurumlar, okyanuslar, sonsuz karanlıklar, fırtınalar ve sonsuz bir yalnızlık olsa, yine de o bir avuç yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamanın, o anda ölmeye yeğleneceğini söylemiş. Yeter ki yaşasın! Yalnızca yaşasın! Aman tanrım, bu nasıl gerçek böyle! Bu nasıl gerçek! İnsan ne alçak yaratıkmış!” Raskolnikov bir dakika kadar durup düşündü, sonra “Bunun için insana alçak diyen de alçaktır!” diye ekledi.
Sayfa 195
Ne zaman insan karanlık bir yerde sayıklamaya itilmiş, insan ilişkileri karışık, karıştırıcı, bozucu niteliklere bürünmüş, insanın bir başka insana söyleyeceği söz anlamını kaybetmiş, insan davranışları yapaylık, içtensizlik yüklü hale gelmişse, insanlar şiir okumak, şiirle uğraşmak, şiirden öğrenmek gereğini duymuşlardır. Böyle de olmak zorundadır. Çünkü şiir anlatılmaz bir şeyin anlatılmaya çabalanmasının sonunda, anlatılabilir bir şeyin yeniden anlamlı kılınması için gösterilen bir çabanın sonunda, yeterince anlaşılmayan bir şeyin etkili bir anlatıma kavuşturulması uğrunda harcanan çabaların sonunda ortaya çıkar. Öyleyse dilin bütün önemini muhafaza ederek kullanıldığı bir ortamda değil dilin kendi anlatım kolaylığını kaybettiği, insanların günlük yaşayışlarında kelimelerin anlatım gücüne ulaşamadıkları, kullanılan dilin gerektirdiği ilişkilere olan güvenin sarsıldığı bir ortamda şiir, insanların özlediği, istediği ve işlerine yarayacağına inandığı bir etkinlik olarak belirir.
Sayfa 18 - Şûle yayınlarıKitabı okudu
#ölüm
"Sana şunu müjdeleyebilirim. Bildiğin ölüm artık bir ölü. Sen artık "yeniden diriliş "in güven dolu topraklarındasın. Bir imaj değişiminin gerekli olduğunda seninle hemfikirim. Önce ölümün tarihini bir düşünelim.Ölümün korkunç imajı, korkunun öğrenilmesi sırasında yerleşti. Korkunç ölüm, İnsanlara hayatı dolu dolu yaşama bilincini kazandırdı. Dünyaya bir kere daha gelmeyeceğini bilmek, Insana içinde olduğu anın değerini bilmeyi öğretti. Tekâmülün ilk basamaklarındaki Insan, "yeniden diriliş"ten haberdar olsaydı,yaşama dört elle sarılmayacak, "yolu uzatacaktı". Gerçekten de ölüm, Insanlığa yaşamayı öğretti. Bir düşün... Dünyaya gelirken avazın çıktığı kadar bağırıyor ve ağlıyordun. Ruhsal yuvandan ayrılmak istemiyordun. Seni burada tutmanın tek yolu seni çıkış kapısından uzak tutmaktı. Ölüm sende bir korku unsuru haline getirilmeseydi, bulduğun ilk fırsatta evine geri dönerdin."
280 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
'' Belki de başlangıç, güzel şeyler meydana gelinceye kadar güzel şeyler olacağını söylemektir.''
Gizli Bahçe
Gizli Bahçe
,
Frances Hodgson Burnett
Frances Hodgson Burnett
Kitabın yazarı Frances Hodgson Burnett, çocuk kitapları da yazan romantik bir yazar. Küçük Lord Fauntleroy , Küçük Prenses  ve Gizli Bahçe adlı üç çocuk romanıyla tanınıyor. Yazarlık kariyerine 19 yaşında,
Gizli Bahçe
Gizli BahçeFrances Hodgson Burnett · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20217,2bin okunma
Reklam
"Ey insan! Sen, tekrar medeniyeti, maddenin, eşyanın, fiziğin, tabiatın ağırlığından kurtar. Özgürlük dedin, eşitlik dedin, başka bir biçimde insanı insana köle yaptın. Allah'ın kulu olmaktan kaçtın, insanın ve eşyanın kölesi oldun. Ruhunu maddeye sattın, özünü şeytan tarlası haline getirdin. Yeniden ruhunu Allah'ın tarlası yap insanoğlu?"
"Ey insan! Tanrılığa özenme, insan! Sınırını bil. Yeniden diz çök, Allah'ın önünde yere kapan. Kendine, eşyaya veya başka bir insana değil, Allah'a kul ol!"
#ölüm
Sana şunu müjdeleyebilirim. Bildiğin ölüm artık bir ölü. Sen artık "yeniden diriliş "in güven dolu topraklarındasın. Bir imaj değişiminin gerekli olduğunda seninle hemfikirim. Önce ölümün tarihini bir düşünelim.Ölümün korkunç imajı, korkunun öğrenilmesi sırasında yerleşti. Korkunç ölüm, İnsanlara hayatı dolu dolu yaşama bilincini kazandırdı. Dünyaya bir kere daha gelmeyeceğini bilmek, Insana içinde olduğu anın değerini bilmeyi öğretti. Tekâmülün ilk basamaklarındaki Insan, "yeniden diriliş"ten haberdar olsaydı,yaşama dört elle sarılmayacak, "yolu uzatacaktı". Gerçekten de ölüm, Insanlığa yaşamayı öğretti. Bir düşün... Dünyaya gelirken avazın çıktığı kadar bağırıyor ve ağlıyordun. Ruhsal yuvandan ayrılmak istemiyordun. Seni burada tutmanın tek yolu seni çıkış kapısından uzak tutmaktı. Ölüm sende bir korku unsuru haline getirilmeseydi, bulduğun ilk fırsatta evine geri dönerdin.
Pisagorcu ruh öğretisi ve orphizm
Öncelikle bilmemiz gerekir ki ruh anlayışı pisagurculardan önce homeros'ta vardı. Homeros, ruhu bir gölge olarak görüyordu. İnsan öldüğü zaman ruh ağzından çıkıp havaya karisiyordu. Bu ruhu olusturan cisim ise ince havaydi yeni ruhun bir cismi vardı. Ancak homeros 'ta kişinin ruhu, öldükten sonra yeniden başka bir bedene girmiyordu. Pısagor 'a göre ise ruh bu dünyada sürekli dolaşır ve her yer defasında başka bir bedene girer. Ruh , insandan insana veya insandan hayvana geçebiliyordu. Bu nedenle pisagorcular et yemezler. Hatta Avrupa'da 18 yüzyılda kadar et yemeyen kimselere günümüzdeki gibi vejeteryan değil pisagoryen denirdi. Pisagor'un bu öğretiyi doğrudan aldığı Zerdüşt ile konuştuğu söylenir. Ruh, geliştirilmesi ve arındırılması gereken bir yapıdır. Bu da ancak felsefe yaparak mümkün olabilir. Yani ruhu arındırmak için fesefe yapılacak, ruh bu sayede bilgiyi taşıyacak ve kötülükler ortadan kalkakacaktir. Pisagorcu ruh ogretisini incelerken orphizm 'in ne olduğunu da bimeliyiz..
Reklam
86 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Hiçlik ya da Herşey
Bir insana yapabileceği en önemli şeyi yapıyor bu kitap.Ne diye sorarsanız, hatırlatıyor, unuttuğumuz veya görmezden geldiğimiz her şeyi.. Biz insanlar hayatın hiç sonu yokmuş gibi yaşıyoruz halbuki 2 saniye sonramızın garantisini kim verebilir ki bize? İnsan ancak elindekinin değerini kaybedince ve gidenin yerine bir başkasını koyamayınca anlıyor kıymetini, peki kaybettikten sonra neye yarar ki kıymet bilmek? Kıymet bilmek kaybedince arkasından ağlamak değil, yanındayken onu hissetmek ona sımsıkı sarılmaktır. Karakter de böyle kedisini kayïp ettiğinden beri büyük bir boşlukta, geçen her gün aslında onu ne kadarda çok sevdiğini anlıyor ve o nasıl olsa var diye bazen umursamayıp sorumluluklarını yerine getirmediği için pişmanlıklar yaşıyor.kedisini aramaya devam ediyor,onu ayakta tutan tek bir şey var oda tatmak istediği umut. Zaten bizi hayatta tutan pes etmememizi sağlayan umut değilmi? Tüm dünya vazgeç dese umut fısıldar sana biraz daha sabır et. karakterimizde ayakta duracak hali yokken hayatta duracak nedeni var bunun için savaşan bir kadının hikayesi okurken sadece karakterin hikayesini dinlemiş olmayacaksınız aynı zamanda kendinize çok şey katacaksınız. Kitap genç kadınının acılarınıda bize en derinden hissettirdi, ama şuan olduğun yerde çok mutlu olduğunu biliyoruz hector ve Annen sayesinde artık herkesin yanındasın burda bizimlesin. Hector aslında hiç gitmedi anka kuşu misali küllerinden yeniden doğdu başka bir bedende.. Seni seviyoruz Hector.
Hiçlik ya da Her Şey
Hiçlik ya da Her ŞeyTuğba Saydam · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık · 202447 okunma
Yıllar sonra kalkıp bir insana güveniyorsun, her şeyini paylaşıyorsun. Evin, odan, ailen, arkadaşın, hayatını paylaşıyorsun. Bilmediği hiç bir şey yok, sen o oluyorsun. İçini biliyor çünkü için onunla dolu, sevginin en saf halini ona yansıtıyorsun. Değil saçının teline zararı eline iğne batsa acısı sen de çıkıyor. Gelecek hayalinden öte, geçmişini bile kapatıyorsun onunla. Sanki onunla yeniden doğmuş gibi. Tanıdığın, gördüğün zamanı aklına kazıyorsun. Çıkartmak istemiyorsun, ilk heyecan dediklerini iliklerine kadar yaşıyorsun. Her sözünün başında onun adını, hafızana ise yüzünü getiriyorsun. Güzelmiş çirkinmiş farketmiyor, yüreğinle seviyorsan eğer senin hayatında ondan ötesi yok. Olmasını da istemiyorsun, göze alabileceklerin hayal dünyanın ötesine geçiyor. Her şey güzel gidiyor ki hayat sana oyunlar oynayana kadar. Bu kadar güzel giden şeylerin üzerine bozulmazsa bütün düzenin zaten yanlış giden şeyler var demek ki. Sevginin önüne nefret geçiyor, bozuluyor bütün düzenin. Dile kolay gelen günleri ayları yılları tek celsede çöpe atacak kadar soğutuyor hayat seni. Aynısını yaşayan bir çok insan var, sıkmaya değmiyor bu canı ama emeğini çöpe atan insanların rahatlığını görmek seni yıkıyor. Benim hikayem bundan farksız ve bu hikayeye eşlik eden onlarca insan buralarda toplanıyor. Herkesin gönlüne göre versin allah, kim ne yaşattıysa yaşayacak. Belki görürsün okursun, elimden geleni yaptım. Tutamadım ellerimde. Kusura bakmayın, ben bir gönüle sığamadım.
Ey insan! Sen tekrar medeniyeti, maddenin, eşyanın, fiziğin, tabiatın ağırlığından kurtar. Özgürlük dedin, eşitlik dedin, başka bir biçimde insanı insana köle yaptın. Allah'ın kulu olmaktan kaçtın, insanın ve eşyanın kölesi oldun. Ruhunu maddeye sattın, özünü şeytan tarlası haline getirdin. Yeniden ruhunu Allah'ın tarlası yap insanoğlu
"Yorgun musun?" Bana sorulacak en yerinde soruydu. Evet, diye bağıran bir stadyum dolusu ses duydum içimde. Çok yorgundum. Herkesten çok. Yorgunluğum Tanrı kadardı. Sekiz yıldır uyumuyordum insan gibi. Çok yorgundum ve babam bunu anlıyordu. "Evet" dedim kısık sesle. "Uyu biraz" dedi, bir sigara yakarken. "Dinlen" diye ekledi ilk nefesten sonra, Babam, her zamanki gibi yine en doğru sözleri buluyordu. Yetişemeyeceğim doğrulukta sözler... Uyku. Insana verilmiş tek mucize. Kendinden geçmek. Gözleri kapatıp huzura dalmak. Ve uyanıldığında yeniden başlamak. Tek ihtiyacım buydu. Bir zaman dilimi geçmeliydi, son bir saat içinde yaşadıklarımızın üzerinden. Dinlenmeliydi yorgun kalplerimiz, biraz da olsa... Ben uyumalıydım, hiç uyumdığım gibi. Annemin hazırlayacağı yatağa yatıp gözlerimi kapatmalıydım. Belki kendime geldiğimde yirmi bir yaşıma dönmüş olmayacaktım ama yirmi dokuzuma gelene kadar ailemden uzakta geçirdiğim her gün için bir dakika uyuyacaktım. Tek istediğim buydu.
Sayfa 434Kitabı okudu
Sevgi eksikliği dünyaya küskün, kendini değersiz bulan, kendini ve insanları sevmeyen kişiler ortaya çıkarır. Benlik bilinci, geçmişte kişiye nasıl davranıldığı, neler söylenildiğiyle oluşur. Benlik bilincini değiştirip, kendini tanıma yoluyla yeniden biçimlendirme durumuna geçilmezse, gerçeğe uymayan benlik bilinci, ömür boyu sürer.
Sayfa 115
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.