Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yeni Dünya

Her ıstırabın sonunda nihayet ölümün kurtuluş kapısı vardır.
Reklam
Hayat, ölümün şerefine yazılmış bir kasideden başka bir şey değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Toprağın sarsıntısı denizin fırtınasına benzemiyor, büsbütün ayrı bir şey; denizde her zaman müteyakkız bulunuyoruz; deniz, biliyoruz ki insanoğlu için güvenilecek bir unsur değildir. Onu başından düşman olarak aldığımız için su bizde mukavemet, müdafaa ve zafer sevkitabii ve ihtiyaçlarını uyandırıyor... Halbuki toprak böyle değil; o insanlığın en güvendiği unsurdur. Saadetini, refahını, emniyetini ona bağlamıştır. Onu her zaman itaatli, müşfik veyahut hiç olmazsa lâkayt ve sakin görmeğe alışmışızdır. Toprağın sarsılması işte bu emniyetin yıkılmasıdır ve bir dost tarafından hançerlenmeğe benzeyen vahim bir hâli vardır. Onun için denizden gelen tehlike karşısında atik ve cesaretli kesilen insan, topraktan gelen tehlike karşısında maneviyatını kaybetmiş bir sürü şekline giriyor.
Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner Gamuşâdi-i felek böyle gelir böyle gider. | Vâsıf
Sayfa 90 - (Bu dünyadaki hüner, insanın çektiği sıkıntıları, meşakkatleri kendisine zevk edinmesidir. Bu dünyanın neşesi de kederi de bir gelir bir gider)Kitabı okuyor
Reklam
Felaketim şu ki, ben zaman zaman kendini bulan adamım.
İçimde kendi hayatımı yaşamadığım kanaati var. Daha samimi olayım ister misiniz? Bu yaşadığım hayat, o kadar benim değil ki herhangi bir saatimde birisi gelip de bana “Haydi kalk, sıran geldi, kendi kendin ol!” diye bağırsa sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi inanıp koşacağım. Bu his bende o kadar kuvvetli... Herhangi bir kalabalıkta kendimden başka herkes olmağa razıyım. Ah, bir elbise değişir gibi hüviyetini değiştirebilmek, lalettayinin içinde kaybolmak, bir avuç kum içinde bir kum tanesi olmak ve böyle olduğunu dahi bilmemek. Ne bileyim, bir maske, bir numara, bir sicil varakası, bir manivelâ, bir çark, bir düğme, her şey olmak, yalnız...
Bilmem sizde de böyle midir; yolculuk benim üzerimde daima iyi ve unutturucu bir tesir yapar. Istıraplarımızın, üzüntülerimizin mekânla, yahut hayatımızın tabii muhitiyle sıkı bir alakası olsa gerek. Bir muharririn dediği gibi, falan yerde en kesif şiddetinde olan bir acı iki yüz kilometre daha ötede ve başka insanlar içinde biraz daha hafif ve daha kabil-i tahammül oluyor.
Vâkıa geniş dediğiniz dünya bazen insan için zannedebileceğinizden çok fazla darlaşır ve zamanın çıkrığı çok defa hiç istemeyeceğimiz bir şekilde döner.
Reklam
Başlangıçta kazandığım oyunlardan hep zararlı çıkmışımdır.
Hakikat şu idi ki, ne irademe, ne de talihime güveniyordum.
Vaziyeti artık eskisi gibi görmüyordu. Zihninin bir nokta üstünde sarfettiği hummalı gayret, âdeta onu teselli etmişti. Vâkıa eski benliğini kaybetmenin azabını, içinde bir bıçak yarası gibi yine duyuyordu. Fakat bu da geçecekti; “elbette buna da alışırım”, diyordu. “İnsan nelere alışmaz ki...” Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? “En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeğe alışmıyor muyuz? Günlerce, aylarca, senelerce görmemeğe, mutlak, kat'i bir gurbet içinde yaşamağa alışmıyor muyuz?
Büyüklük arzusunu, tatmin edilmemiş azamet duygularını bir yığın küçük şeylerle doyuran ve bu yüzden mesut olanlara hayatta ne kadar çok tesadüf ederiz.
Sadık bir gölge ısrarıyla peşini kovaladığım bu hayatta, insanları alakadar edecek büyük, fevkalâde vak'alar, muazzam zaferler, neticesi nesillere yadigâr kalacak tecrübeler yoktur.
9,1bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.