"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
.
Yazar, hemcinslerine : Parakazanın , kendinizeaitayrıbiroda ve boşzamanyaratın . Veyazın , erkeklernederdiyedüşünmedenyazın ! diye sesleniyor.
Daha önce bu türden bir kitap okumamıştım. Zaten konu da bu türün neden yaygın olmaması ile alakalı. Yani neden
"Adam haklı!" demişti bana, "yerden göğe kadar haklı; yaşaması ve karnını doyurması lazım ki düşünebilsin; daha iyi biri olabilmek için önce mükemmelen düşünebilmesi lazım!..."
Sayfa 12 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım Ocak 2020, İstanbul, Almanca Aslından Çeviren: Zehra Aksu Yılmazer, Tavistock Meydanı'ndaki SuçKitabı okudu
ÖTEKİ...
Dostoyevski' nin ikinci kitabıdır. İnsancıklar'dan sonra bu eser hiç beğenilmemiş, oldukça eleştiri almıştır. Belki o dönemde okusak biz de aynı güruha katılacaktık şimdi beğenmeyen insanları hakir görmenin de bir mantığı yok.
Bana biraz da Gogol'un ' Bir Delinin Hatıra Defteri' öyküsü fikir vermiş gibi hissettirdi. Elbette burada
İlk romanınız Marslı kadar güzel, orijinal ve etkileyici olursa, değil Artemis gibi bir ikinci kitabınız, yazacağınız yirminci kitabınız bile ilk romanınız olan Marslı ile kıyaslanır ve her seferinde Marslı üzerinden de puanlanır. Aslında yazarların kendi kitapları arasında kıyaslama yapmayı pek sevmem ama dediğim gibi ilk roman Marslı olunca
“Elektronik dönem, bizi bir bakıma alfabeden, matbaadan önceki zamanlara götürdü. Koca bir kabile halkı gibiyiz sanki. Köy alanında olup biteni izleyen, ümmi bir kabile halkı gibi, dünyanın gidişatını bu ışıklı pencereden izliyoruz. Yazı nedir? Bir çeşit simgedir. Soyutlamadır. Okuma nedir? Bu simgeleri kafada düşünce haline getirmedir. İnsan okuduğu ile arasına bir mesafe koyabilir. Onu objektif şekilde tartabilir. Şu halde okuma gelişmiş bir dönemin ürünüdür. Görme ve işitmeye dayanan algılama ise, ilkel insan topluluklarının algılamasıdır. Eğitim, haber alma, sanat audiovisuel’le bir kolaylığa indirgeniyor. Milyonlarca insanın kültür seviyesi, daha doğrusu kültür seviyesizliği, ortalamasına seslenmek zorunluluğu, televizyonu ister istemez dünyanın her yanında on iki on dört yaşında bir çocuk zekâsı ortamına düşürüyor.”
diyen Haldun Taner, yerden göğe kadar haklı.
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Emre Karaca” diyordu, “lüzumsuz bir adamsın.” Ayrıldıklarından beri ilk kez Zehra düştü aklına, “Kız haklı” diye düşündü; “bende iş yok, kişiliğim gelişmemiş, kız yerden göğe kadar haklı.”
Evlilik ile ilgili söylediklerinde yerden göğe kadar haklı, sence de öyle değil mi? Sen bana çıkışacaksın ama itiraf edeyim, ben de kendini hayat boyu başka birine zincirlemenin , şeytanın icadı olduğunu düşünüyorum...