Seyahatte, kafanı boşaltmışken iyi düşünürsün; bir yerden bir yere giderken iyi düşünürsün; yürürken, yemek yerken iyi düşünürsün. Tuvalette bile düşünürsün yahu! Ama iyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir. Bu temel şarttır, yalnız kalmayı bilmek gerekir. Yalnız kalmayı bilmeyen milletlerden fazla bir şey çıkmaz. Mesela iyi bir düşünür çıkmaz. Maalesef biz Türklerin böyle bir kabiliyeti yok, bu yüzden de bizden iyi düşünür pek çıkmıyor. Aptal olduğumuz için mi? Estağfurullah. Ama şu var; Türk yalnız kalamaz, milletimizde böyle bir huy yoktur. Beraber ders çalışır, beraber yazı yazar, beraber gezmeye gider, beraber aylaklık eder. Türkler sinemaya bile tek gitmez; yalnız kalmayı bilmez, sevmez. Yalnız olmamanın getirdiği garantiye, yani tehlikeden uzak yaşamanın konforuna güvenir. Ama işte bu garanti de yaratıcılığı sakatlar, iş çıkarma kabiliyetini azaltır. Yalnız kalamayan insanın düşünce ve gözleme kabiliyeti yarım oluyor. Bu yüzden ben insanlara yalnız kalmayı öğrenmelerini öneriyorum. Yalnız kalmayı bilmek iyidir, önemlidir; Türkiye gibi bir yerde avantajdır. Zira evlilik müessesesi bile bizde yalnız kalmamak üzerine kurulmuştur. Halkımız evliliğin gerçek mahiyetini anlamaz. Evlenince, kumrular gibi dip dibe oturmaları gerektiğini zanneder. Öyle şey olur mu? Biraz da birbirinden ayrı duracaksın. Nefes alacak, aldıracaksın. Evlilik sürekli dip dibe duracak, yan yana yürüyecek bir şey değildir. Çok açık ki bunun da artık anlaşılması lazım. Tabii herkesin kendisini, yaşamının onda sekizinde aynı yerde bulması da evlilikle bağdaşmaz.
"Yemekten sonra içilen su da bağırsağı geçemez; mideyi genişletir, mide asidini seyreltip zayıflatır, sindirimi uzatır ve zorlaştırır. Yemek arasında su içmek, daha da karışık bir tablo meydana getirir, çünkü yemekte su içen, yemeği iyi çiğneyemez, tükürük bezleri yeterli miktarda enzim üretemez ve sindirim ağızdan itibaren bozulur. İçilen su mide asidinin seyrelip zayıflamasına, midenin genişlemesine, karaciğer ve dalağın yükünün artması ne kadar giden sonuçlar doğurur. Yemekten 1, 5-3 saat sonra su içmek daha uygundur. Çünkü mide asidi tamamen kullanılmış ve mide içeriği ince bağırsaklara geçmeye hazır hale gelmiştir. Su içmek için doğru zaman dilimi budur ve bu sırada insanın susaması da normaldir, Araf suresi 31. Ayet'te "... Yiyin-için, fakat israf etmeyin..."buyurulmuştur. Bu ayette de "için" emri "yiyin" emrinden sonra gelir. Ancak kuru bir şey yerken her lokmadan sonra bir yudum su içmekte zarar yoktur. Çok susayınca yemekten sonra birkaç yudum su içilebilir."
Reklam
Gece tam ekmek karışık tost yerken ben.
Tok karın iyi bir barınak kadar önemlidir. Bizim yiyeceği düşkünlüğümüz işte bu yüzden, hayatımızı tokluk kurtarabilir.
Sayfa 104 - Everest Yayınları
Elbette ki seyahatte, kafanı boşaltmışken iyi düşünürsün; bir yerden bir yere giderken iyi düşünürsün; yürürken, yemek yerken iyi düşünürsün. Tuvalette bile düşünürsün yahu! Ama iyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir. Bu temel şarttır, yalnız kalmayı bilmek gerekir. Yalnız kalmayı bilmeyen milletlerden fazla bir şey çıkmaz. Mesela iyi bir düşünür çıkmaz.
Sayfa 73
İmrendim
Doktorum yasakladığı halde buraya yanımda kitapla gelirim. Yerken okumak iyi değilmiş, insan lokmalarını iyice çiğnemeden hızlıca yutuyormuş. Fakat midem demir gibidir, taş yesem öğütür.
Her pazar günü sıradan reklamı ''Neue Freie Press'' vr ''Neues Wiener Tagblatt'' gazetelerinde çıkardı. Reklam şöyleydi: "Eski kitaplar için en iyi fiyatlar, Mendel, Obere Alserstrasse." Doğru düzgün bir dükkânı yoktu. Paranın onun dünyasında bir yeri yok gibiydi. Hiç kimse üzerindeki eski püskü siyah paltosundan daha iyi bir şey görmemişti. Kahvaltı ve öğle yemeğinde sadece bir bardak süt, birkaç tane çörek yerken akşamüzeri yan lokantadan ona mütevazı bir yemek getirilirdi.
Sayfa 31 - MAVİÇATI YAYINLARI
Reklam
Ben bu oğlanı çok iyi anlıyorum
Oğlan hızla yemeğini yerken "Kahretsin, keşke bir yerine bir buçuk porsiyon isteseydim" diye düşünüyordu. Sırf zayıflama çabaları yüzünden bir porsiyon istemişti. Ama olan olmuştu işte. Sonlara doğru ne kadar yavaşlaşa da en çok sevdiği yemek hızla gözlerinin önünde eriyip gitmişti.
23 Nisan gösterisinde yağmur altındaki halim geldi de aklıma...
Okullarda çocukları her sabah, Andımız için, İstiklal Marşı için, 19 Mayıs'ta, 23 Nisan'da, 10 Kasım'da; bütün özel günlerde, yağmura, kışa, soğuğa, sıcağa bakmadan bahçede ayakta dikmek, "Sen değersizsin. Bu anlattığımız şeyler, senden çok daha değerli," demektir. Özel günlerde "Çocuklara bir şey anlatmak istiyorsanız önce onları sıcak, rahat bir yere oturtun. Siz bir şeyi nasıl dinlemeyi tercih ediyorsanız onlara da o koşulları sağlayın," diyorum ve çok kişiden "Bunu söylemek için 10 Kasım'ı/24 Kasımı/23 Nisanı/19 Mayıs'ı mu buldunuz! Sizin niyetiniz başka! Madem ataları onlar için bunca şeye katlanmış, onlar da azıcık üşüsünler, küçük bir fedakârlıkta bulunsunlar, bir şey olmaz!" gibi öfkeli tepkiler alıyorum. Bu geleneksel yaklaşım, herkes oturmuş yemek yerken çocuğun oturacak bir yeri hak etmeyebileceğini çocuğa ihtimal dahilinde de olsa öğreten anlayışla aynı. Çocuk herhangi bir fedakârlıkta bulunmak istediğinde bunu kendi rızasıyla yapmalıdır; başka türlü bir zorlama, bize fedakâr değil, otorite karşısında korkak, içten pazarlıklı ve düzenbaz bireyler olarak dönecektir.
"Asıl tuhaf olan sen ve senin gibiler, güzellik yüzyıllarca farklı algılanmış... Mesela I930’larda balık etli, kısa kıvırcık saçlı kadınlar güzel bulunurken, 30’larda fazla zayıf, uzun saçlı kadınlar daha güzel bulunmuş... Yani güzellik o kadar farklı ki. seni şu an güzel bulanlar belki de senin şu anki görüntünü yıllar sonra beğenmeyecekler, hani an tek tutunduğun şey olan güzelliğin sadece algısal... Onu demek istiyorum. Yaprak...Onun güzelliği ise evrensel. Kaç yıl geçerse geçsin modası asla geçmeyecek bir güzelliğe sahip. Çünkü o, olduğu gibi... içinden geldiği gibi giyiniyor, içinden geldiği gibi davranıyor, kendi için yemek yiyip kendi için yapıyor her şeyi. Mesela, karşımda iki tabak mantıyı yerken iştahını bir görsen... O zaman güzel. Sıkılınca halıda yuvarlanıyor. O zaman da güzel. Hatta bazen benim pantolonlarımdan giyiyor öylesine. Canı istiyor çünkü. Belinden düşüyor... Çeke çeke dolaşıyor. O zaman da güzel, grip olunca sürekli burnu akıyor, burun kenarları kıpkırmızı oluyor. Daha güzel... Küfrediyor güzel, sinirleniyor güzel, ağlıyor güzel... güzel işte anasını satayım. Tuhaf değil, güzel. Senden güzel. Sizden güzel. Herkesten güzel. Bana göre o en güzeli. Tamam mı? ' Yataktan sinirle kalktı Ali. Ona şaşkınlıkla bakan Bade'ye gülümsedi. Eliyle sol yanağında oluşan gamzesini işaret etti. "Burası onun." Yanağını işaret eden parmağını göğsünün soluna indirdi. "Burası da." Son olarak şakaklarına bastırdı parmağı. "Burası da... Tamam mı? Ve asla başkası bunlara sahip olamayacak. Ben şimdiden diyeyim de... Neyse, iyi geceler.
Sayfa 213Kitabı okudu
kaymağını yerken iyi...
Sadrazamların kaderi böyleydi zaten. İmparatorluğun ikinci adamı olma zevkine erdikten sonra, ya padişahın gazabına uğrayarak ya da askerin isyanına toslayarak kelleyi vermek alınlarında yazılıydı. Bu işten kurtulup da eceliyle ölebilen sadrazam çok talihli sayılmalıydı.
729 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.