İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı.
Yetenek bir bok değilmiş.. Onu anladım. Başka şeyler lazımmış. Çevre lazımmış mesela.. Ciğeri beş para etmez heriflerin masalarında yancı olmak lazımmış. Yalaka olacaksın, yavşak olacaksın, acımasız olacaksın, ayak kaydırmayı bileceksin, kalın bok heriflerin kapısında siftineceksin. Bunlar şart. Ama en önemlisi ne biliyor musun? Kendini pazarlamayı bileceksin. En önemlisi bu.
Gelişme ve ilerleme için din ve ahlak sayesinde devlette, millette benzersiz yetenek varken durgunluk olmasına tamamıyla anlam veremiyordu. İşi şimdi anladım. Korkunç gerçeği öğrendim: Devletin, padişah sadık kullarına, sevenlerine hizmet ortamı kapatılmıştır. Buna ne çare? ".... Yine eğitimdir, yine eğitim!" Sabah olmuştu fakat Mansur hala yatmamıştı. Dün sabahleyin giydiği elbiseyi henüz çıkarmaksızın ilk vapurla İstanbul'a indi..
Yani kimilerine göre bir baltaya sap olamamış kopuğun, esrarkeşin biri, kimilerine göre harcanmış üstün bir yetenek, kimilerine göre içki mezesi bir şarlatan, kimilerine göreyse son peygamber...
Adaletin yerine getirilmesi işine mülkün efendisinin iştirak etmesi gerekir.yetenek ve aklı Selim her şeyden önemlisi de hakikatin izini sürmek konusunda gösterilecek kararlılık bu noktada devreye girer.bu nitelik başta eksik olursa, her daim hatalar olur.Tanrı safların iyi niyetliğine yardım ettiği kadar, kurnazların hain planlarına da bir o kadar çomak sokar.
Öğretmen bir yetenek avcısı gibi olmalıdır. Bu durum İhsan Ketin için de olmuş. Onu da öğretmeni Yunus Kâzım Köni yönlendirmiş. Bu öğrenci ve öğretmen ilişkisinin şu an olmayışı ülkemizin en büyük problemlerinden biri sanırım.
Mustafa, daha ilkokul çağında babadan yetim kalmıştır. Ancak öğretim düşüncesi devam ediyor, o her şeye rağmen okuyor, 1893'te Selanik'teki Askeri Rüştiye'ye sınav vererek giriyor. Burada matematik öğretmeni Mustafa Efendi, öğrencisinin yetenek ve yetkinliğine hayran olduğu için, ona Kemal adını veriyor.
"Güzel olan herkesin şüpheli sayılacağı bir dünya geliyor.
Ve yetenekli olan herkesin.
Ve karakter sahibi olan herkesin" dedi sert sert.
Boğuk bir sesle konuşuyordu.
"Anlamıyor musunuz?
Güzellik bir hakaret olacak.
Yetenek bir kışkırtma.
Karakter ise bir suikast.
Çünkü şimdi onlar geliyor, sürüne sürüne dört bir yandan ortaya çıkıyorlar, yüz binlercesi, belki daha da fazlası. Her taraftan geliyorlar. At hırsızı tipliler. Yeteneksizler. Karakter fukaraları.
Ve güzel olanın üzerine vitriol dökecekler. Yeteneğe zift, kükürt ve iğrenç iftiralarla zulmedecekler. Ve karakter sahibi olanı bıçaklayacaklar.
Geldiler bile. Ve sayıları gittikçe artıyor.
Dikkatli olun."