— Bağbozumu bitmeyegörsün yüreğimizde, Bir yük olur yaşamak. Bu herkesin bildiği, Şu sizin sevinciniz gibi herkese açık, Gizemi hiç olmayan çok önemsiz bir keder. Vazgeçin aramaktan, güzel meraklı, artık! Sesiniz çok tatlı ya gene de susun, yeter!
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Bitmeyen şarkılarda arıyormuşum seni. Yakınken sana, çok uzaklarında olduğumu görüyorum. Uçurumun bir ucunda sen diğerinde ben. Ne de çabuk bağdaştırmışız kaderlerimizi. Hiçte düşünmemişiz farklılıklarımızı. Ufacık dünyama kocaman dünyan sığmadı işte. Küçücük dünyamdaki anlamsız cümlelerle yazıyorum veda mektubunu.. Seni bir ömür boyu gözlerimin içinde tutamayacağımı anladım. Sen eteklerinde her an baharı yaşamak istersin ben ise doruklarında kar boran eksik olmayan biriyim. Gözlerim dünyayı anlamından çoktan düşürmüş sadece kuru bir hazan sarısı var yüreğimde. Tertemiz duygularının hatırına yazıyorum veda mektubunu. Başlamadan biten sonsuz bir sevdaya niyetlendim. Farklılıklar çizildi yüreğime artık dönüş yok. Ben senin gözlerinde dünyayı, sen ise bende ancak yasakların bunaltıcı nefretini gördün. Sana kıyamadığım için yazıyorum veda mektubunu. Varsın sen beni duygularındaki zalim olarak bil, sevgiye değmeyen biri olarak tanı. Sen bensiz mutlu olacaksın ya o yeter bana..”
Reklam
Gidenin ardından odasına bir göz atmak, nelerin yarım yamalak ve boşlukta kalakaldığım, bir anda nelerin işe yaramaz ve lüzumsuz hale geldiğini fark etmeye yeter: Evet, daha fazla ilerlemeyecek olan bir roman, apansızın alabildiğine beyhude hale geliveren, fırlatılıp atılması gereken ilaçlar, ya da ne başın ne de gövdenin artık yaslanamayacağı özel minder ve yastıklar; bir daha kimsenin tek yudum içmeyeceği su bardağı, içinden sadece üç adet alınmış yasaklı sigara paketi…
368 syf.
5/10 puan verdi
Öncelikle artılarıyla başlayıp daha sonradan eksik bulduğum kısımlara geçiş yapacağım. Kitapta gerçekten kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü, şefkatli, inatçı bir kadın karakter; korumacı, destekleyici, sabırlı ve saygılı bir erkek karakter ve sevimli mi sevimli bir çocuk karakterimiz vardı. Elijah ve minik Lucy'nin atışmalarını okumak keyifliydi. Hadley ve Elijah'ın yavaş yavaş gelişen ilişkilerini okumak da güzeldi, gayet sağlıklı bir ilişkileri vardı. Yazarın dili akıcı, sakin. Tatlı, çok olay olmayan ve akan giden bir şeyler okumak için gayet güzel bir tercih. Öte yandan... Olaylar çok kısıtlı bir çevrede geçiyor. Anlıyorum kadın karakterimizin hayatında çok fazla kişiye ayıracak vakti yok ama arkadaşları olsun ailesi olsun biraz daha görmek isterdim. Diğer karakterler sanki sadece adları geçsin diye varlarmış gibiydi. Sadece ana karakterlerin aşkına odaklanmıştı ki bu pek sevdiğim bir olay değildir. Özellikle ilginç bir hikaye örgüsü vermiyorsan. Bunun gibi sakin kitaplar okumasını da severim tabii ki ama ya yan karakterler ilginç ve eğlenceli olur ki hikayeye bir renk katılmış olur ya da kitabı daha kısa tutarsın ki bu kadar uzatılmış gelmez. Kitabın büyük bir kısmını keyifle okumuş olsam da sonlara doğru yeter artık bitsin hissiyatını da ne yazık ki hissettim. Ayrıca karakterlere pek bağlanamadım. Evet ilişkileri fln güzeldi ama aklımda bir iz bırakmadılar. Bu yüzden bir daha dönüp bakmayacağım ya da üzerine düşünmeyeceğim bir kitaptı benim için. Kısacası okurken keyif alınan sonrasında tamamiyle unutulan tarzda bir kitaptı. Ortalama diyebilirim sanırım.
Senden Bir Parça
Senden Bir ParçaMichelle Gross · Ren Kitap · 2024369 okunma
AŞKA VAR BİR HAVADİS
Yav beni ara, Kalbim sussun benim. Hep yapraklarını dökme, Birazda denizlerin taşsın. Sen benim acı şarabım, Seni Tebriz'de tadayım. Yav artık kalbimi coşturma,
Kendi yaşamı ile sana örnek olacak insanları bul. Devir kötü, iyi insan bulmak zor deme. Ara. Eline gaz lambasını al. O eskidi artık dersen el fenerini al. Onu da beğenmezsen teknolojiden faydalan. En gelişmiş aydınlatma araçlarını kullan. Ama aramaktan vazgeçme. Neyi ararsan onu bulursun. Kendi apartmanında ara, bulamazsan sokağında ara, orda da olmazsa mahallende ara yine de bulamazsan tüm şehirde ara. Yine mi bulmadın başka bir şehirde ara. Ara ki bulasın. Ararsan bulursun. Öyle iyi insanlar var ki görünce Allah hatırlanır, peygamber hatırlanır, vicdan, merhamet hatırlanır. Çok uzaklarda da arama. Sana çok yakında olan ama farkında olmadığın güzel insanlar olduğunu anla. Yeter ki aramasını, bakmasını ve görmesini bil. Aramak için doğru araçlar kullan. Görmek için de tecrübeli aracılar bul. Rehberin iyi ise gönlü güzel insanları görebilecek mesafeye gelirsin. Ya onlar sana elini uzatır ya da sen onlarla göz göze gelirsin. Dikkatlice bak. Bir bilgenin dediği gibi gör. İşte o zaman, "defineye malik ne viranelerin olduğu sana gösterilecektir.”
Reklam
Eskisi kadar özlemiyorum seni, Ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlarda.. Adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor.. Yokluğunun takvimini tutmuyorum artık. Biraz yorgunum.. Biraz kırgın.. Biraz da kirletti sensizlik beni! Nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama “İyiyimler” yamaladım dilime. Tedirginim aslında, seni unutuyor olmak, Hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni.. Gel diye beklemiyorum artık, Hatta istemiyorum gelmeni.. Nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde. Arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum Benim derdim yeter bana banane! Alıştım mı yokluğuna? Vaz mı geçiyorum, varlığından? Tedirginim aslında, Ya başkasını seversem? Özdemir asaf ❤️
beni hiç anlamadın, anlamayacaksın... aslında o kadar da farklı değiliz, farklı bakıyoruz sadece, farklı düşünüyoruz. senin sözde doğruların var; benim kalpte yanlışlarım. senin gitmeyen korkuların var;
“Haftaya aynı şeyi yeniden yapacaz,” derken üzgündü. “Neye yarar ki? Bazen gezgin bir avare olsam diyorum. Hiç çalışmadan geçinip gidiyolar. Oh be! Elimde bir bardak biram olsun yeter. Ama nerede bende gidip köyde o birayı dilenecek girişkenlik...” “Tabii ya, haklısın! İş hayvanı olacağına avare ol. Yaşarsın ahbap, yaşarsın. Şimdiye kadar yaşamadığın gibi hem de.” “Şunlara bak, şunlara!” diye haykırıyordu. “Hepsi benim! Üstelik bedava. İstesem gidip şu ağacın altında bin yıl yatar uyurum. Hadi Mart, gel, atalım kendimizi dışarı. Ne diye bi an daha bekleyelim... Orada hiçbi şey yapmama ülkesi, benim de o ülkeye bi biletim var... hem de sırf gidiş, anasını satayım.” Martin kahkahalarla gülerek onu tutup işe başlattı. Salı gecesi yeni çamaşırcılar geldi ve haftanın kalan kısmı onlara işi göstermekle geçti. Joe onlara sistemini anlattı ama kendisi çalışmadı, oturdu. “Hele bi dokunsunlar,” diye kararını bildirdi, “hele bi. İsterlerse kovarlar, ama kovarlarsa ben de istifa ederim. Önceki gibi çalışmak yok artık, sayende. Bundan sonra yük vagonlarıyla gezer, ağaçların gölgesinde yan gelir yatarım. Artık siz çalışın bakalım köleler! Aynen öyle. Köle gibi çalış! Köle gibi terle! Sonunda sen de benim gibi çürüyecen toprağın altında, ölünce. Eee, ne farkı kaldı ha? Söyle bakalım, uzun vadede ne farkı kaldı?” (Sayfa 172-180-181)
Sayfa 180 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Ve biz onlara diyeceğiz ki: Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük düşünürler çıktı ve bu kitapların bizleri uyuşturmak için yazıldıklarını ileri sürdüler. Biz zavallılar, ya bu düşüncelerden habersiz kaldık, ya da bunları yazanları bizden sanarak alkışladık. Yani uyuttular alkışladık, uyandırıldık alkışladık. Her ne kadar bugün siz suçlu, biz yargıç sandalyesinde oturuyorsak da gene acınacak durumda olan bizleriz. Esasında, sizleri yargılamaya hiç niyetimiz yoktu; Sizin dünyanızda, o dünyayı bizlerin sanıp yaşarken, hepinize hayrandık. Sizler olmadan yaşayabileceğimizi bilmiyorduk. Ayrıca, dünyada gereğinden çok acıma olduğuna ve bizim gibilerin ortadan kaldırılmamasının sizlerin insancıl duygularına bağlandığına inanmıştık. Bu çok masraflı dünyada bir de bizlere bakmanız katlanılması zor bir fedakârlıktı. Arada bir bize benzeyen biri çıkıyor ve artık yeter diyordu. Onunla birlikte bağırıyorduk: artık yeter! Bizler kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk.
Reklam
Mari'nin akıl hastanesindeki arkadaşlarına veda mektubu
Genç bir avukatken bir İngiliz şair tarafından yazılmış dizeler okumuş, çok etkilenmiştim. "Taştan fışkıran bir pınar ol, suyu tutan bir kuyu olma." Bu sözlerin doğruluğuna inanmamıştım o zaman. Çünkü taşmak tehlikeliydi, taşan suyun sevdiklerimizin bulunduğu alanı basması olasılığı vardı, onları sevgi ve coşkumuzla boğabilirdik. Hayatım
Ben artık mutlu olmak istiyorum ya yeter
Buyur o zaman ey gölgeler dünyasının sessizliği Aşağılara inerken sazım bana eşilk etmesede Artık rahattır içim bir kez olsun Tanrılarca yaşadım ya yeter bana
Artık bana sadece, hemen cevap yazmanızı rica etmek kalıyor; tek bir kelime yeter, ama öyle bir kelime olsun ki, pazartesi mektubundaki tüm sitemleri törpülesin ve onu okunabilir kılsın.
Sayfa 55 - Can yayınlarıKitabı okudu
Resim