Kararmasın
Yani içerde on yıl on beş yıl Daha da fazlası hatta Geçirilmez değil Geçirilir Kararmasın yeter ki Sol memenin altındaki Cevahir.
Sayfa 393 - Destek yay.Kitabı okudu
Tanrıyla hesaplaşırız. Ama yitirmeyiz yeryüzüne, in­sana olan inancımızı. Bu yüzden geçer gider tanrılar ama biz kalırız. Hakir ve aciz kullarıyız halkın, padi­şah değil geda’yız. Ama gerçeği görür ve söyleriz. Sü­zün kılıcı kendi boynumuzu kesse de. Kördüğümü bir «can» sözüyle hallederiz.
Reklam
Öldüğümüzde karnımızdan kırk tane «gelecek yıl» çıkar ama gene de ayağımız yeryüzünde, topraktadır.
Üstelik umutsuz da değiliz. İsterseniz diyalektik dü­şünün, isterseniz başka türlü. Çürüyen meyveden çı­kar yeni ağaçların tohumu. Doğa’nın da insanın da gençliği bu yüzden muhaliftir. Ve sizin «hayalleri­nizin bile ulaşamıyacağı» yepyeni bir yaşam oradan doğar. Saydam bir takvime bakar gibi alçakgönüllü, ama dürüstçe görüyoruz bunu. Ama neden susmak zorundayız?
Çünkü sizin ortamınızda, insana onur ve umut veren bir şeyler vardı. Yaşamında bir anlam yaratmaya ça­lışan, bir amaç için sıkıntıya güleryüzle katlanan, di­renen insanların onuru.
Reklam
"Dinle" dedi. "Tencere seslerini duyuyor musun? Bizimkilerin tür­küsüdür bu. Haksızlığa, baskıya, işkenceye başkaldıranların. Bizim kıtamızın adı umuttur..."
En yakınımda duran, en önemli, en büyük ve en hesapta olmayan şeyin yolumu aydınlattığını göremiyordum. Her şeyi düşünmüştüm ama insanı unutmuştum. Yürek acılarını biliyordum, kentleri, fabrikaları. Ama oradaki insanları bilmiyordum. Son­ra herkesin yolu benim de yolum oldu. Yalnızlığın güneyinden kuzeyine göç ettim. Yaşayan insanların arasına, benim alçakgönüllü şiirimi kendilerine kılıç yapacak, acılarının teri için bir mendil gibi kullanabilecek insanların yanına gittim. Bak... Şimdi me­kân büyük, derin ve kalıcıdır. Ayaklarımız yeryüzüne basıyor. Bu kalıcı topraklarda yürüyeceğiz.
Acılardan daha büyük bir yer yoktur. Bir tek evren var, o da kanayan bir ev­ren...
Baharı simgeleyen kuşlar gibiydiniz. Her türden, her cinsten. Yoksul ve kerpiç köy evlerinin kırlangıçları da vardı aranızda, kentlerin yeniyetme horozları da. Bozkır turnaları, dağların kartalları, şahinleri, sokak­ların gösterişsiz serçeleri, açık deniz martıları. Sanki aynı nisan mayıs güneşlerinin aydınlığı ile ısırdı yü­zünüz. Bu yüzden birbirinize benzerdiniz gene de. Gözlerinizdeki şaşkınlık, merak ve umuttan tanırdık sizleri.
Reklam
N e yapmalı? Mutlaka bir yol bulunmalı bu sessiz betonlarda yaşamın güzelim sesini yeniden du­yabilmek için.
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin kuyunun dibindeki taş gibi fakat öbür tarafın öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına sen ürpermelisin içerde dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa...
Nazım Hikmet RanKitabı okudu
Şimdi kış. Pek yaprak görünmüyor dallarda. Ama hep biliyoruz. Bahar mutlaka gelecek. Ve hep birlikte du­yacağız yapraklı dalların sesini.
Öylesine yediveren bir güldür ki o, dallarını kırıp boz­guna çeviren nice fırtınalardan sonra da ayakta kal­masını bilmiştir. Gerektiğinde bir başına.
Değişme­yen bir tek şey var onun için: Senin yüzün. Yüzünün gülünü, senin ağacının sağlam gövdesine dayayarak, bitmez tükenmez bir yağmura karşı direni­yor.
1.242 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.