"Ben küçükken dayımlarda eski bir dergi görmüştüm. Porno dergisi. Fotoğraflara bakınca çok korkmuştum. O kocaman şey, bana da mı, diye...?"
"Ama öpüşmek gibisi de yok. Şöyle ayaklarını yerden kesercesine..."
Hiç mi beni düşünmedin? Beni babasız bırakırken, hiç mi üzülmedin? Anlatsana baba, sen beni nasıl sevdin? Sana babacığım demeyi çok isterdim, ama öylesine zor ki artık.
Açık olan pencereden teklifsizce içeri dolan rüzgar, bedenini okşarken Sude'nin içi ürperdi. 'Okşamak, okşanmak için bunca çırpınırken ellenmenin kuraklığında tükenmiş, dört kadına daha merhaba...' diye düşündü.
Neden terk ederdi sözcükler onu acaba, neden tüm bedeninde hissettiği duygular dile gelmemekte direnirdi? Neden gözlerini dolduran acı, parmaklarından yansımazdı müziğin gizemine? Neden bazen yaşamla arasında beliren uçurum derinleştikçe derinleşirdi?
Ahlâk, aslında ahlâksızlığın kılıfı yapılmıştır. İnsanlar sahtekâr, insanlar
acımasız, insanlar korkak. Ve bizler anne-babalarımızın değil, korkuların
çocuklarıyız. Korkuların ve yok edilmiş yaşamların çocukları...
Havanın her halini Severdi
Adam Kadının her hali gibi
Sıcak teni de
Soğuk gözleri de
Fırtınalı yüzü de
Limanları arasa da
Havanın her halini severdi
Adam Çakan şimşekleri
Gökyüzünde
Ya da gözlerde...