Gerçek hayatta bilincinde olmadan eksikliğini hissettiğiniz, rüyada bile peşinden koştuğunuz, size en mutlu hâlinizi sunacak olan hayalinizi bulsanız ve o hayali kendi ellerinizle bıraksanız ne hissedersiniz?
Bilinçli bir hayal kurma sonucu elde edilen bir şey değil aslında bu bahsettiğim, keza Shangri-La da öyle bir yer değil.
Dünyada birçok mitte yer alan, sonsuz huzur kaynağının simgesi kayıp yerlerden birisi Shangri-La. Kimileri Shambhala demiş, kimileri Agartha, kimileri Avalon, kimileri Valhalla, kimileri ise İrem... Her millet kendi inancına uygun bir ütopya yaratmış. Hilton da kendi ütopyasına Shangri-La demiş. Shambhala ise asıl ilhamı veren yer diyebiliriz, Tibet'te yüksek dağların doruklarında bereketli bir vadi. Hem de her yönden bereketli...
Conway -baş kahramanımız- karakteri kendime çok yakın hissettiğim sorgulamalarla ve farkında bile olmadığı arayışlarla dolu bir karakterdi. Beni kitaba bağlayan da o oldu.
Üzerine çok şey yazmak istediğim bir kitap ama spoiler vermeden yazamam ne yazık ki.
Tek şikayetim kitabın daha uzun olmaması, Shangri-la'dan daha fazla bahsedilmemiş olmaması ama sanırım bu da "ılımlılık" gereği yapılmış bir seçim.
Kitapta herkes kendisinden bir şey bulabilir, farklı özellikte karakterler olması size bu olanağı sunuyor. Yazarın dili de gayet sade, akıcı ve anlaşılır. Şimdiden keyifli okumalar.