Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Zaman değil, bir sonsuz hüzün… bir çınlama, bir ân, beşinci mevsim, on üçüncü ay, sekizinci gün. Belki de bir yetinmeme ruhu. Gizli bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk.
Sadece öptüm
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş
Reklam
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş
Belki de bir yetinmeme ruhu. Giz­li bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık. Hem acı hem arzu, hem ha­yal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek. Eşyalar, ağaçlar, kuşlar, dağ başları, lambalar, ay ışığı, ırmaklar, sesler, parmaklar, çocuklar... gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kal­bimizde yaprak dökmektedir aynı anda. Zaman hüzündür...
Maneviyat; uzağın içindeki yakını, aza saklanmış çoğu, çokluk suretinde görünen birliği sezme çabasıdır. Çıplak gözle gördüğümüzle yetinmeme, daha fazlasını görme/bilme/duyma isteği.
Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimelerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma, Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.
Küçük İskender
Küçük İskender
Reklam
Belki de bir yetinmeme ruhu. Giz­li bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık. Hem acı hem arzu, hem ha­yal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek. Eşyalar, ağaçlar, kuşlar, dağ başları, lambalar, ay ışığı, ırmaklar, sesler, parmaklar, çocuklar... gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kal­bimizde yaprak dökmektedir aynı anda. Zaman hüzündür...
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş
Yetinmeme hastalığı
Her güzel, daha güzeline nazar edildiği zaman çirkin, her mutluluk daha büyüğüyle kıyaslandığı zaman mutsuzluk olur.
Zaman değil, bir sonsuz hüzün, dedim, usulca doğrularak, Yazarken, yaşarken... bir çınlama, bir an, beşinci mevsim, on üçüncü ay, sekizinci gün. Belki de bir yetinmeme ruhu. Gizli bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık.Hem acı hem arzu, hem hayal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek. Eşyalar, ağaçlar, kuşlar, dağ başları, lambalar, ay ışığı, ırmaklar, sesler, parmaklar, çocuklar... gövdemizde çiçeklenen ne varsa, kalbimizde yaprak dökmektedir aynı anda. Zaman hüzündür...
Sayfa 52 - daha ne olsun
237 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.