"Neden, ey Noldor'un halkı," diye bağırdı, "neden bizi ve hattâ kendi ülkesini bile düşmandan koruyamayan garezli Valar'a hizmet etmeliymişiz? Hem, şimdi düşmanları olan, onlarla aynı soydan gelmiyor mu? Bundan böyle intikam saatidir benim için, ama öyle olmasaydı da babamın katilinin ve hazinemin hırsızının sülalesiyle aynı topraklar üzerinde yaşamazdım. Zaten bu yiğit halkın tek yiğidi de ben değilim. Hepiniz birden Kralınızı kaybetmediniz mi? Dağlarla deniz arasındaki bu daracık topraklarda hapsolmuşken, kaybetmediğiniz ne kaldı geride?"
"Bir vakitler buralarda, Valar'ın Ortadünya'ya çok gördüğü ışık parıldıyordu, oysa artık karanlık her şeyi örtmüş vaziyette. Nankör denize beyhude yaşlar döken, sisler altında kalıp gölgelere boğulmuş bir halk olup, elimiz kolumuz bağlı yas mı tutacağız ebediyen? Yoksa kalkıp dönecek miyiz yurdumuza? Özgür bir halkın gezinip dolaşabileceği Cuiviénen'de, apaçık gökyüzündeki yıldızların altında tatlı tatlı akıyor sular ve geniş topraklar yayılıyor alabildiğine. Orada duruyorlar hâlâ; bir çılgınlığa kapılıp terk ettiğimiz her şey bekliyor bizi. Kalkın gidelim! Bırakalım bu şehir ödleklerin olsun!"