zamanla gelişen, hesapsız bir algı değişiminden
söz ediyorum sadece. Dünyayı, kendimi ve heveslerimi algılayışımdaki değişim bu. Miladını kestiremediğim bir süreç. Her ne kadar dışarıdan kolaylıkla öyle görünebilecek olsa bile hayatımda keskin virajlar olmadı benim. Beni geldiğim noktaya tek tek olaylar değil, kimi süreçler getirdi. Şimdi aynada kendimi seyrederken, her şeyin ne zaman başladığını düşünüyorum. Bir şeylerin başlaması hep başka bir şeylerin bitmesine denk düşer. Biri bir diğerine dönüşüp size ekleniverir. O zaman geride bıraktığınızı sandığınız her şeyi farkında olmadan yanınıza katarak, peşiniz sıra sürükleyerek yolunuza devam edersiniz. Bunun için yıllar geçtikçe yürümek biraz daha zorlaşır. Ardınızda sürüklenen gürültücü teneke parçalarını göremezsiniz. Kafanızın içinde uğuldamakta olan sesin nereden geldiğini öğrenmek için doktor kapıları aşındırdığınız bile olur. Size bazen arkanıza dönüp bakmanızı söylerler. İşte tüm bu peşinizdeki kalabalıktan dolayı kararlarınız ve değişimleriniz geçmişinizden bağımısız değildir. En önemsiz kararınızda bile artık hatırlamadığınız küçücük bir anının, geçmişe ait minicik bir hatıranın rolü olabilir. Ama bu durumun sizi ve yaşadıklarınızı karmaşıklaştırdığını ya da önemli kıldığını sanmayın sakın. Çünkü bu herkesin başına gelir. Yani, bir kişi, mesela ben, ancak herhangi başka biri kadar özel ve kıymetli olabilirim. Aynada gördüğüm zavallı, bana her şeyin nasıl başladığını soruyor. Cevap verebilmek için önce nelerin bittiğini hatırlamalıyım.
Bir çoğunun düşman haber almadan efsanevi bir şekilde tepeden inme bir iş sandığı yıldırım harbi, belli olmuştur ki, keskin bir idare ve hareket üstünlüğüyle ve göz göre göre, bir kaç gün zarfında elde edilmesi lazım gelen bir neticeden başka bir şey değildir.