"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Tanıdığım en ilginç insan ''ARDAŞ''
2010 yılının son günleriydi. Ankara’da, bir parkta arkadaşımı beklerken kitap okuyordum. Yanıma orta yaşlarda, saçı sakalı birbirine girmiş, kirli, kâğıt toplayıcısı bir adam geldi. Kâğıt topladığı el arabasını biraz ileriye bırakıp selam verdi.
Elimdeki kitaba bakarak ‘’Psikanalitik kuramın babası’’ dedi.
Geçen gün kimi gördüm biliyor musunuz? "AMA EVLİSİN" şarkısını yazdığım kişiyi. Onu düşündüğümde ay yerini değiştirirdi, yıldızlar yerinden kopup hızla yeryüzüne düşerken asılı kalırdı yakın gökyüzünde. Çiçekler konuşur beni teselli ederdi, gözyaşlarımı silerdi yalnızlık. İçimin yangınına su yetmezdi, söz geçmezdi arzularıma, ne tuhaf şu aşk. Anılarıma gittim, döndüm. İçimde kendime karşı acımayla karışık bir şefkat hissettim. ‘yazık sana’ dedim bana ve tebrik ettim kendimi; ondan vazgeçtiğim için, güçlü hissettim, iyi yaptığımı anladım. Ondan sonra hiç aşık olmadım. Hislerim beğeniyi geçmedi. Boşanmış, özgürmüş, yapayalnızmış, üzüldüm onun adına. Hislerim değişmiş. Ona olan aşkımın yerinde yeller bile esmiyor. Ay yerinde, yıldızlar da öyle. Çiçekler suskun, içimin yangını küllükten çıkmış, arzularım yok. Eski bir komşuyu gördüm sanki, taşınmış gitmiş kalbimden. Zaman gerçek bir ilaç, iz bırakmıyor nerdeyse. Hem de bedava… İlk defa böyle aşık olmuştum, geçecek derlerdi de inanmazdım, geçmiş. Ben de geçmişim. Şimdi iyiyim, kendimle yalnızlığımın eşliğinde. İşte böyle…
Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Elimi uzatsam tutardı.
Yıldızsız teknemdi inip çıkan gece,
Kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz...
Kara yakındı önce, hem çok yakın,
Denizleyin inip çıkan önümde
Bir tanrının atardamarı.
Açtım, yorgundum ama uykum yoktu.
Günlerce yekesiz yelkensiz
Ne de çok kuş takılmıştı ardımıza,
Ne çok harman gördüm köpükten
Bir yıldız kervanı gibi haftalar, aylar
Hep aynı hayalin peşinde bu yolculuk,
Hep gül yangını ve bahar sıtması ufuk...
(Ahmet Hamdi Tanpınar - Karışan Saatler İçinde)
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
AĞLAMALAR
gördüm babaların ağlamasını
dalları düğüm düğüm
gövdesi kahve falı
bir zeytin ağacını köklemek var ya
sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı
kazma vurmak beşyüz yıllık meşeye
acısını duymak var ya kopmanın
...
anaların ağlaması bir başka
anaların ağlaması bir ayrı
anaların ağlaması bir beter
dövülen döş
yolunan saç
kan damlayan bir çığlık
ağustosta çam ormanı yangını
Tek çatı altında farklı hikayelerden oluşuyor. Zweig yine uzun ve dolaylı cümleleri birbirine dolaştırmadan arka arkaya sıralar. Kelime ve cümlelerden baraj oluşturur. Onları sırası geldiğinde nehre bırakır. Salına Salına giden kelimeler bir an da durulur. Sonra sel gelir, yıkar bütün bentleri ve hızlanır hikayeler ummana doğru özgürlüklerine
YAZMAYA SUSAMAK
Nazan Bekiroğlu’nun "Nun Masalları" kitabının “Hattat ve Padişah” adlı birinci bölümü, “Hat ve Rasat, Kayıp Padişah, İri Kara Bir Leke ve Âyine-i Mücelllâda Nihanız” başlıklı dört ara bölümden oluşan bir hikâye. Sevgili okur arkadaşım
Yağmur M.’nin teşvikiyle "Nun Masalları" kitabıyla bir