Gökyüzü artık tamamen boşalmıştı ama berrak değildi. Yıldızların üstüne yeşilimtrak bir tül örtülüp kaplanmış, yükselen aydan uğursuz bir kedinin bakışları parlıyordu. Soluktu yukarıdaki her şey, küçümseyici ve tehlikeliydi ama çok derinlerde, bu müphem kürenin altına tropikal denizlerin fosforlu parıltısı ve düş kırıklığı yaşayan bir kadının sancılı arzularını taşıyan nefeslerini andıran bir gecenin karanlığı çökmüştü.
Yıldızların parıltısı güneşin ışığından nasıl kaçarsa bunlar da yeni günün izlenimlerinden öyle kaçarlar.
Reklam
Müzisyen yaradılışlı insan için her şey müziktir. Titreşen, kımıldayan, bir nabız gibi atan her şey. Güneşli yaz günleri, rüzgârların ıslık çaldığı geceler, akan ışıklar, yıldızların parıltısı, kuşların şarkısı, böcek vızıltıları, ağaçlardaki hışırtılar, sevilen ya da nefret edilen sesler, evin alışılmış gürültüleri, kapının gıcırtısı, gecenin sessizliği içinde nabız atışları, var olan her şey müziktir, onu dinlemekten başka yapacak bir şey yok müzisyen yaratılışlı biri için.
Sayfa 95 - yapı kredi
Mürekkep karası geceye asılı kalmış yıldızlar büyük bir ihtişamın yansıması gibi denizin derinliklerinlerine doğru parlıyordu. İçimdeki tarif edilemez mutluluk parıltısı da gülümsememin kıyısından kopmuş, yıldızların arasındaki nihai yolculuğuna başlamıştı.
Sayfa 129 - Ephesus Yayınevi. Bu sözü Başkanın Kızı söylemiştir.Kitabı okudu
"Bir hocam anlatmıştı... Gökyüzündeki yıldızların ışığı bize yıllar sonra ulaşırmış. Yani gökyüzüne bakıyoruz, bir yıldız parlıyor ama o yıldızın parıltısı belki iki yıllık, belki on yıllık, belki daha da eski... Hatta o yıldız çoktan sönmüş bile olabilir... Umarım hayatta hiçbir şeye bu kadar geç kalmazsın Merih, senin ne güzel parlıyor dediğin o yıldız çoktan sönmüş olabilir... -Eylül
Sayfa 172Kitabı okudu
... Ey kalb! Semi öldürmesin bu sâye-i şeb,(gecenin gölgesi) Işte bir dest-û sâhir(büyüleyen el) ü mahfî,(gizli, saklı) Sana nûr-ı nücûmu (yıldızların parıltısı)indirdi. ...
Reklam
Gökyüzü parlıyordu. Yıldızların parıltısı yanında karanlıktı; ama yine de parlıyordu, sanki arkasındaki ürpertici ışığı saklayan ipek bir perde gibi ve yıldızlar da bu ışığın sızmasını sağlayan delik ve kesiklerdi. Gökyüzünü hiç o geceki gibi parlak, çelik mavisi gibi sert ve yine de ışıl ışıl akışkan, coşkulu görmemiştim.
Hayat yeniden kuruluyor. Gökte ay var. Vedaya hazır. Yıldızların son parıltısı da aradan çekiliyor. Güneş doğdu doğacak çünkü. Doğan güneş değil aslında, taptaze yaratılmış yeni bir gün. Yoklugun karanlığından kurtarılıp dalların ucuna tutturulmuş yemyeşil yapraklar kadar taze. Güneş, doğdu doğacak günün habercisi yalnızca.
Düşler olmazsa insanın, ruhunun dünyaya açılan pencereleri de kapanır bir bir.Işıksız bir hücredeymiş gibi yaşar.Sönüverir neşesi.Ateş böceklerinin sönen ışıkları, yıldızların artık görünmeyen parıltısı gibi...
Sayfa 85 - Cezve ÇocukKitabı okudu
97 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.