Mihail Bulgakov'dan okuduğum üçüncü kitap Genç Bir Doktorun Anıları oldu. Kendisi de tıp eğitimi alan Bulgakov, tıp fakültesini bitirir bitirmez ücra bir köyde görevlendirilen genç bir doktorun yaşadıklarını kaleme almış. Kitabın otobiyografik izler taşıdığını söylemek mümkün. Kitapta 9 ayrı hikaye şeklinde Bomgard adlı doktorun başından geçen ilginç hasta anılarını okuyoruz.
1910'lu yılların Rusya'sında, o imkansızlıklar içinde doktorun yaşadığı sıkıntılar, tuhaf vakalar oldukça merak uyandırıcı bir dille okurlara aktarılıyor. Yer yer nefesinizi tutarak, acaba şimdi hastaya ne olacak diyerek okuyorsunuz ve doktorlara olan saygınız katbekat artıyor.
Dönemin imkansızlıkları dışında insanların cehaleti de oldukça realist bir tavırla ele alınıyor.
9 anıdan hangisini daha çok beğendin diye soracak olursanız benim için oldukça zor bir soru olacaktır. Birini diğerinin önüne koyamıyorum, her biri ayrı ayrı etkileyiciydi.
Bu arada bir parantez de Bulgakov'un betimleme yeteneğine açmak isterim. Rusya'nın kara kışını, dondurucu soğuğunu ve karın beyaz esaretini her fırsatta tüm canlılığıyla aktarmış.
Kitabın adeta özeti olan şu alıntıyla incelememi bitirmek isterim:
“Köyde muazzam bir deneyim kazanmak mümkün, diye düşünüyordum uykuya dalarken; ama okumak gerek, çok, daha çok okumak...”