Em heta Edenê meşiyan. 27 kîlometre bû Edene. Kîrivê min li wê derê bû. Di rê de dêya min stranên Kurdî digot û digiriya. Me Kurdî nedizanî lê belê rewşa dêya me, me gelek xemgîn dikir...
Bunları geçecektik, üzülmek yoktu, sıkılmak yoktu, yılgınlık, karamsarlık, umutsuzluk yoktu. Bir şey çökerken, o çöküntünün içinde yeni filizler oluştururdu. Karamsarlık iyimserliği, umutsuzluk umudu doğururdu. Yarınlar, zor günlerin karnında güzel yarınlara gebeydi. Buna inanıyordum.
Sayfa 19
Reklam
Sevda, insanın içinde var olan bir duyguydu ve bu, bir kadında, bir arkadaşta, bir toprakta, bir çiçekte, bir kuşta, bir bakışta kendine uygun ortamı bulunca çimleniyordu.
Alt geçitten karşıya geçip o beyaz üstüne siyah harfli dişçi tabelası yerinde mi diye bakındı, yerindeydi ve Dişçi'nin ışıkları yanıyordu. Dedenin çivileri, Dişçi'nin ışıkları. Memnuniyet duydu kendinden. Huzursuz divanında kim bilir hangi eski, epeski, naylon çamaşır ipinin daha icat edilmediği çağda yaşamış, çok da mutlu ama yazdıkları zehir zemberek bir yazarın kitabına dalıp sabahı etmiştir. Sigorta yok, bağkur yok, Zarife'nin dişi tutmuş, yanağı şişmişti, ayakkabı boyacısı Arap bu dişçiye yollamıştı "insaflıdır" diye. Bir kat çıkıp yarı açık kapıdan girmişlerdi ilaç kokan salona ve iki hastanın girip çıkmasını beklemişlerdi gül desenli goblen kaplı koltuklara iğreti oturup. Ortadaki geniş sehpanın üstüne yığılı, bakıla bakıla yıpranmış dergilere, duvardaki Yılmaz Güney'li, Erkan Yücel'li, Süleyman Turan'lı, Tarık Akan'lı afişlere kaçamak bakışlar atmışlardı. Dolgu yapan Dişçi, çalışırken anlatıp durmuştu bir şeyler ve onlardan Cafer'in aklında sadece o epeski yazar durakalmıştı. Bu yüzden dişçinin tabelası hep orada bulunsun istiyordu. O tabela içini sağlamlaştırıyordu.
Sayfa 94 - Koyu KırmızıKitabı okudu
Kitabın özeti;
Sobasızlık, pencere camının yokluğu ve ekmeksizlik ile Türkiye'nin bağımlılığı arasındaki ilişkiyi çocukların gerçekten kavradıklarını sanmıyorlardı ama gün gelecek onlar ve geniş halk kitleleri, her yokluğun ana nedenini bağımlılıkta arayacaklardı, inanıyorlardı; bağımlılık zinciri kırılmadan sobaya, pencere camına ve ekmeğe kavuşmaları olanaksızdı. Ve milyonlarca insanın penceresinde cam yoktu ve ekmek istiyorlardı...
Sayfa 281Kitabı okudu
Çocuklar idareye karşı isyan bayrağını kaldırdılar; bize de uyarı! Bugün milyonlarca insan, bu çocuklarla aynı durumda; onlar da soba, pencere camı ve ekmek istiyorlar, bu isteği iyi kavramalıyız."
Sayfa 279Kitabı okudu
Reklam
O gün, yüreğinin ateşlere boğulduğu o gün, bütün ayrıntılarıyla kim bilir kaç kez, her ayrıntı, ayrıntının içinde yer alan en küçük bir kımıltı bile kaç kez aklında yenilenmiş, günlerce yeniden ve yeniden düşünmüştü onu.
Sayfa 215Kitabı okudu
PTT işçilerini, teknisyenlerini, tüm çalışanlarını düşün. Bunlar da aralarında karara varsalar, biz de çalışmıyoruz dese- ler, kimse kimseyle haberleşebilir mi? Kimse bir yere telefon edemez, mektuplar gitmez, telgraflar çekilmez. Elektrik işçileri direnişe geçse, bütün şehirler karanlıkta kalır, elektrikle çalışan fabrikalar durur, işyerleri durur, her şey durur, sinemalar oynamaz. Fınn işçileri bayrak kaldırsa n'olur? Şehirler açlıktan kırılır. işçiler çalıştıkları bütün yerlerde, fabrikalarda üretimi durdursalar n'olur? Hayatı felce uğratırlar çünkü hayatın anahtarını ellerinde tutan onlardır. Sen bu müthiş gücün küçük bir parçasısın, çöpçüsün, öbürü bilmem ne fabrikasında işçi, öbürü bilmem nerede memur, ben falan köyde öğretmen... Senin anlayacağın çalışan insanlar kendi sınıflarının, kendi güçlerinin bilincine varacaklardır bir gün, örgütleneceklerdir. O bir devdir. O dev, demir yumruğunu kaldıracaktır bir gün, mutlaka. Ne yazık ki o dev şimdilik uyuyor, uyutuluyor ahi ama uyanacağın günler uzak değildir."
Sayfa 153Kitabı okudu
Onlar size bunu telkin ediyorlar! işçilere, köylülere, tüm yoksullara bunu kabul ettirmek istiyorlar. Size diyorlar ki; siz küçük balıksınız, büyük balığa karşı gelmeyin sakın. Aman ha! Büyük balığı kızdırırsanız, sizi yutar. lşte sizin kafanıza sokmak istedikleri budur. Amaçlan, sizi korkuyla umut arasında yaşatmaktır. Amaçlan, sizi sürekli yaltaklanan, boyun büken, muhtaç durumlarda, birbirinizden kopuk bırakmaktır. Amaçları, sizi paniğe uğratmaktır, yıldırmaktır. Tavrınız kökünden yanlıştır. Bunları kızdırsan da, kızdırmasan da yaşamaları için seni beni yutacaklar, ezecekler sırayla ... Onların insanca görünüm, şefkati, ağızlarından düşürmedikleri vatan memleket sözleri, millet sözleri, milliyetçilik sözleri hep yalandır. Amaçlan, kitleleri sürekli kandırmaktır, aldatmaktır. Büyük balık küçük balığı yutarmış, gösterilen örneklerde bile insanlığınızı unutturuyorlar size. Biz balık değiliz, insanız, insan! Biz işçiyiz, köylüyüz, emekçiyiz, üreten ve yaratanız, balık değiliz, insanız. Beynimiz var bizim, gören gözümüz, tutan elimiz var. Biz, bütün çalışanlar ve çalışan kitlelerden yana olanlar birbirimize kenetlensek, birbirimize yapılan hepimize yapılmış saysak, bunlar bizi ezebilir mi? Benim dişimi kırıp, bir başkasının tırnağını sökebilir mi? Bir başkasının kafasına, kalbine kurşun sıkabilir mi? Biz çalışanlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyebilir miyiz? Diyemeyiz, dememeliyiz, ortada bir yılan varsa mutlaka hepimizi sokacaktır sırayla. Biz çalışanlar örgütlü ve birbirimize bağlı hareket edebilsek başımıza bunlar gelir mi?"
Sayfa 151Kitabı okudu
Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmişlerdi. Ozan Amca ve Ali Rıza dayısı ağlamışlardı. Çok etkilenmişti Mustafa. Hiç tanımadıkları genç insanlar için neden gözyaşı döküyordu bu adamlar?
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Tanıdıklarının hepsi de insan gibi yaşamak istiyorlardı, geleceklerinin güvence altına alınmasını istiyorlardı. Yaşadıklarında emekli aylığı alabilmek, sakatlık, hastalık durumlarında bakım, başlarını sokabilecekleri küçük bir gecekondu sahipliği, çocuklarını okutabilme olanağı, hiç değilse aydı bir iki kez etli yemek, çocuklarına yılda bir kat elbise, bir çift ayakkabı, işe bir araçla gidip gelebilmek ve borçsuz yaşamak. ..
Sayfa 144Kitabı okudu
Sizler ki bu düzenin asayişini teminle görevli polisler! Bir suçsuza en ilkel metotlarla işkence eden sen, ona suçu kabul ettirmek için falakaya yıkan sen, hatta esrar bile içiren sen! lnsan haysiyetini hiçe sayarak en ağır küfürleri savuran sen! Dayak altında acizlikten kıvranan insanlar karşısında sadistçe zevk alan sen, acaba sen ne kadar namuslusun? Namuslu demek, vazifesini dürüstçe yapmak mıdır, yoksa suçu yapsın yapmasın suçlu bulmak mı? Bazı kulüplerden avanta alıp onların rahatça kumar oynatmalarını sağlamak mı? Hırsızlara kan kustururken hırsızlık mal alan hurdacılara bile bile göz yummak, onlardan yolunu bulmak mı namusluluk?
Sayfa 108Kitabı okudu
Bundan çeyrek yüzyıl önce, 1990 Martı'nda Ankara Film Festivali çerçevesinde Yılmaz Güney kitabı üzerine konferansa gelmemesi üzerinde Agah Özgüç'e nedenini sorduğumda, on dokuz - yirmi yaşlarında gençlerin sorgulamasına mı katlanacağım demiştir.
Çöplük, heyecan veren derin bir hazinedir ... Yürek hoplatan sevinçler, umutlar, düşler yeşertir. Beklenmeyen şaşırtıcılıkta şeyler bulacağı sanısı yüreklerinden hiç ayrılmaz çocukların...
Her ne kadar eşitlik yanlısı olma çabasındaysa da, kendi iradesini aşan durumlarla sık sık karşılaşır. Eşitsizliklerin sistemin kökünde olduğunu göremez ve her insan dürüst davransa haksızlıkların önleneceğini sanır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.