Biraz bir şeyler biliyorum tabii; ama anlatmaktan korkar oldum. Neyi anlatsam, onu kaybediyorum. Hemen bir örnek verebilirim - bunu anlatayım bari: Dünyanın her yerinde hırsızlık vardır. Hırsız olmayansa pek azdır. Doğrusu ben görmedim. Herkes kadar gözüm vardı - kı bunu alçakgönüllülüğümden söylüyorum. Ne desem, hani olur ya günün birinde, deniz kıyısında kayalık bir yere gitmişsinizdir; elinizde bir şarap şişesi vardır; ayaklarınız çıplaktır; dalgaları seyretmişsinizdir. Ya da böyle bir şeyi hayal etmişsinizdir - pek farkı yok nasıl olsa... Boş bulunup da birine anlatırsanız - ki başka türlü bir şey anlatılmaz- en geç iki üç gün sonra "Gel!" der, "sana bir sürprizim var." Hala alık alık bakarsınız, ve ayıptır söylemesi, bu yaşa gelmişsinizdir, hala bir şey bekler, sürpriz bir şey olacak sanarsınız. (Tüm sürprizlerin!.. Sizden çalınanlarla gerçekleştiğini ve yeni bir şey gibi sunulduğunu unutup - size de müstahaktır ya, neyse... ) Sizi, sizin kayalığınızdan daha alçak bir kayalığa götürür; elinize daha aşağılık bir şarap verir, ve "Hadi," der, "hadi, mutlu ol." Nasıl kemirdim seni, nasıl da kayalardan yuvarladım; arkanı döndüğün an şarabından içtim... işte bir şey daha yitirdiniz, yine eksildiniz, ufalandınız. Geçmişte böyle bir şey yapmamış da, yapmış gibi görünmek için anlattınızsa - hayal hırsızlığı; değilse, anı hırsızlığı...