Gül olanın aslı güldür, Peygamberin nesli güldür, Girdim Şah'ın bahçesine, cümlesi aşı güldür gül.. Asmasında gül dalları, kovanında gül balları, Ağacında gül hâlleri, selvi çınarı güldür gül.. Açıl gel ey gonca gülüm, ağlatma şeydâ bülbülün, Şu inleyen garib dilin, âh-u efganı güldür gül.. Gülden terâzi yaparlar, gül ile gülü tartarlar, Gül alırlar gül satarlar, çarşı pazarı güldür gül.. Gel hâ gel gül ey Nesîmî, geldi yine gül mevsimi, Bu feryâd bülbül sesi mi, sesi feryâdı güldür gül.. Nesimî
Asfur
tasavvuf edebiyatının en güzel anlattığı; belki de bülbül ile gülün aşkıdır. birçok şiire, güzellemeye, ağıda konu olmuştur, kavuşamayan bülbülün güle duyduğu “umutsuz” aşk. bülbülün duygulu sesinin sebebi de zaten bu bitmeyen hasretliktir. ve her zaman yaralar gülün yüreğini. ancak gülün kalbini yaralayan sadece bülbülün güzel sesi değildir bu
Reklam
Gül-i Naz
Gül-i naz Güvenip gövdendeki naz dikenine Kulak vermezsin bülbülün aşk namesine Naçar ötenin kanını akıtıp üzerine Rengiyle boyandın gül oldun öylece Güneş yapraklarının arasından varırken guruba Ateş saçan rengini nerden aldın böyle Cevri safa bahçende didelerinde Zevk mi alırsın bülbülün bekleyişinde Nevbahar geldi, başladı devri saltanatın Bülbül gezinir yine üstünde yeşil baharın Hazanı da var, kışı da var unutma yaprağının Naz etme! Cefadan haz etme! Yansın senin de bağrın Sanma ki kök saldığın toprakta bakisin Budayan oldukça dalını, renginle sakisin Bülbülün aşkı olmasa, odundan gayri nesin Maşuğuna naz etme ey gül sende sevensin Ölümsüz değil üzerinde sevda ile Kanat çırpan Bahar geçti hazana bak sende artık uslan Tomurcuk kalırım sanma seni budar bir gün bağban Aşk vuslatıyla yan, dağlan da dağlan
Görmeyelden yüzünü ben ki nigârım, sensedim… Âh u zâr ile geçer bu rûzgârım, sensedim… Gül cemalin gülşenin gül gibi arz et bana ki Bülbül-i şûrîde-vâr, ey gül-izârım, sensedim… Gönlümün şehrini kim virân ediptir zulm ile? Gel yine ma’mur kıl, ey şehriyârım, sensedim… Sohbetinden vaslının, ayrı düşelden ney gibi; Göklere irgirmişem feryâd ü zârım “sensedim…” Firkatin yolunda ben toprak, anınçün olmuşam; K’ilede senden yana yeller, gubârım; sensedim… Gel berü cânım gibi, iki cihânda sevgili Senden özge yohdurur âlemde vârım, sensedim… Ben Hümâmî, düşmüşem derdine nitekim Süheyl Kandasın dermân, yetiş ey Nevbahar’ım, sensedim!
GÖNÜL SADÂ'SI ( NEYCÎ DİVANI'NDAN )
Sana cânım ola kurbân dese gönlüm utanır Ki senin Aşk bazarında nice cânlar adanır Câna kıymet verilir mi değeri var mi cânın Ne büyük devlete ermiş Sana Âşık olanın Câna Cânân yine Sensin olamaz cân bize mal Cânı senden alırız biz Sana olmaz ki zevâl
İnanç Pusulası: "Koku, Kokmak ve Renkler"
İnsan, vücut ve ruhtan yaratılmıştır. İki ayrılıktan bir vâr olmuştur. Beden ruha, ruhta bedene cenk ilan etmiştir. Beden maddî, ruh manevî hülyalarda rûzgâr estirmiştir. Arada kalma durumlarında, düşünce tartmayı kendi başına öğrenmeye çalışan yine insandır. Dünya hayatında başta kendimiz ve bütün yaratılanlardan sorumluluk sahibiyiz. Yolcu
Reklam
Reklam
192 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.