"Çocukken düştüğünüz için top oynamaktan vazgeçmediniz. Oynamaya devam ettiniz. Şekeriniz elinizden alındığında alan kişiye küsmediniz ona kin beslemediniz, onu bir izzetinefis davasına dönüştürmediniz. Belki o an çok kızdınız ama sonra unuttunuz, yaralanmadınız. Silginizi kafanıza atan arkadaşınız sizi çok ağlatsa da ertesi gün elinden tutup yine birlikte okula gittiniz onunla. Biricik sınıf arkadaşınız taşınıp gittiğinde bir daha arkadaş edinmemeye yemin etmediniz, sonunda yine ayrılık olabilir korkusuyla yeni arkadaşlıklar edinmekten kaçınmadınız, sevmeye devam ettiniz, güvenmeye ve yeni dostluklar edinip gelişmeye devam ettiniz. Gürül gürül akıp gittiniz hayatın içinde. Tecrübelerinizin adını yara koymadınız. Büyürken korkutuldukça ve gerçekten çok korktuğunuzu hissettikçe tecrübelerinize yara ismini vermeye başladınız. Artık deneyim kazanmakla birlikte yaralanmaya da başladınız. Giderek zırhlar edindiniz kendinize, katılaştınız. Güçlü olmak için daha sert bir dil, daha mesafeli bir tavır, daha kaçıngan bir tutum aldınız. Her an savaşa, savunmaya ya da çatışmaya hazır bir insana dönüştünüz, ne kadar katılaştıysanız o denli incinmeye devam ettiniz. Ayrılık ihtimali var diye yeni insanları sevmekten kaçtınız, yine aldatılma ihtimali var diye güvenmekten geri adım attınız, yeniden düşmekten korktuğunuz için düştüğünüz yerde kalmayı tercih ettiniz. Oysa çocukluğunuzdan beri bildiğiniz en iyi şey her şeye sıfırdan yeniden başlamak değil miydi? Yeniden ayağa kalkmak ve yeniden aynı coşkuyla defalarca düşmek pahasına aynı sevgiyle yürümeye devam etmek değil miydi?"
Bir gün olur, elbette eski beğler dirilir; Yine kılıç kuşanır tarihteki paşalar. Yine şanlar alınıp nice canlar verilir, Yiğit akınımızdan yine dünya saşalar, «Türk tarihi» denilen kahramanlık şi'rini Yeniden yazmak için harcayacağın kandır. Mısraları içinden en güzel ve derini Batıda «Niğebolu», doğuda «Çaldıran»dır. Yine Batılıların üçüncü Kosova'da Topraklara sereriz, bir değil, birkaçını. Çekilince kılıçlar yeniden Haçova'da Paramparça ederiz Cermenliğin haçını. Yine ufka açılır şanlı korsanlarımız, Bir Türk gölü yaparlar Akdeniz'in içini. Acı acı gülerek bugün susanlarımız Yarın rezil ederler Romalı'nın piçini.
Reklam
Güneş Sende Doğar Mı Ki?
~•~ I. Ey Alem-i İslam'ın kanayan yüreği, Gözü kanlı Siyonizmin elinde bir keklik avı, Bir zamanlar masmaviydi gökyüzün, Sokakların huzur kokar, Kardeşliği anlatırdı.
Artık mutsuz hiçbir şey yok. Yarın yine güneş doğar. Belki yaz da gelir yakında. Tenimize dokunur yeniden ılık bir rüzgâr. Ve yeniden başlarız. Yeniden ve yeniden... Sıkılana kadar. Yoruluncaya kadar. Gözlerimizi ilk kez açmış gibi yeryüzüne, geceye, tüm bu yıldızlara, en sevdiğimiz sokaklara, mutlu mutsuz şarkılara, bahara ve sevdiğimiz her şeye.
Sayfa 22
Hiçbir ani durum karşısında büyük coşkuya da büyük kedere de izin vermemek.Çünkü şeylerin değişebilirliği durumu her an tümüyle yeniden şekillendirebilir.Buna karşılık mevcut ânın tadını hep olabildiğince neşeyle çıkarmak.Bu, hayat bilgeliğidir. Oysa çoğu zaman tam tersini yaparız. Gelecek için yaptığımız planlar ve duyduğumuz endişeler ya da geçmişe özlem bizi durmaksızın öyle meşgul eder ki mevcut an neredeyse hiçbir zaman hiçbir şeyiyle dikkat çekmez ve ihmal edilir. Yine de kesin olan bir tek odur; buna karşılık gelecek, hatta geçmiş bile neredeyse her zaman düşündüğümüzden farklıdır. Böylece tüm hayat boyu kendimizi aldatırız.
Artık mutsuz hiçbir şey yok. Yarın yine güneş doğar. Belki yaz da gelir yakında. Tenimize dokunur yeniden ılık bir rüzgar…
Reklam
Ümitten ümit kesilmez
yeniden eskisinden gayrı türküler söylemeliyim farzoldu bana devran devair yolculukları hiç kullanılmamış maceralar peşindeyim yağmur gelir gider ufuk malûm sarı farzoldu bana devran devair yolculukları siyah siyah avuçları kurşuni camlarda susuz gözleriyle ölüler unutuldu bir başka mezarlıktır hanidir hatıralar hanidir mısra mısra kan kusuluyor garipsemiş fenerler uyandı tenhalarda fıstıkî makam üzre malûm akşam oluyor usandık bıktık eski kahırlardan bitmez tükenmez bir hasretlik sardı bizi yollar tutulmuş ferhad misâli yolcu olamazsın ölüm eskimiş kabil değil yenilemek tersine çevirmek bir eldiven gibi içimizi şimdi yine saatlerin ormanında tek başınasın yollar tutulmuş ferhad misâli yolcu olamazsın şu dağın ardında son ümidim dağlar ve yollar yürümekle tükenmez yeniden eskisinden gayrı türküler söylemeliyim devran değişti ümitten ümit kesilmez
Uçurumun kıyısındayken bile hayatı salıncak olarak kavramak, devam edebilmek için bize en fazla yardımı dokunan şey oldu. Böyle bir durumda bile, bir o yana bir bu yana salınabiliyorduk. Hayatın bize dayattığı yük ile, güçlerimizi yeniden toplamayı sağlayan hafifleme arasında. Artık geri döndürülmesi mümkün olmayan kaderle didişmek ile, bir güzelliğin her şeye rağmen bizi sevinçle kanatlandırabilmesi arasında. Birbiri için var olmak ile, bu varoluşun yine de insana verebileceği yorgunluğu atmak üzere dinlenmek arasında. Çaresizliğin ümit kırıklığı ile samimi sohbetlerden cesaret bulmak arasında.
Sayfa 10
"Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden, "Ka­dınlar, onlarla oynayamazsın ... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına gi­ren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer bi­rer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün ... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden, ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine. "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."
Ah şimdi hatırlıyorum. Güneşin doğuşunu, iki katlı ahşap evin üst katındaki tahta saçaklı ve korkuluklu balkonundan ağaçlıklara ve dağlara uzanan manzarasından güneşin doğuşunu. Doğmaya azmediyor doğuyor sonra doğduğunu unutarak batıyor sonra yeni başlıyormuş gibi yeniden azmediyor ve yine doğuyor. İnsanlığa ibadeti talim ediyor.
Reklam
Yeniden Kendi Şehrimde
En uzun günüydü ömrümün süzgün, kamaşan bir arzuyla her yanım karmakarış yıllar ve yıllar ve yıllar sonra kendi şehrimde yeniden yazmaya başladığım şu gün Bir yanı unutulmuş bir yanı taşkın bir yanı bastırılmış bir yanı bıçkın
Sayfa 211 - EVEREST YAYINLARIKitabı okudu
"Tanrı İle Sohbet"
Sizin yaşamınızın -şöyle ya da böyle- Tanrı'yı ilgilendirdiğini sanıyorsunuz. Ne yaptığınız beni ilgilendirmiyor. Bunu anlamakta çok zorlanıyorsunuz. Çocuklarınızı oyun oynamaya gönderirken, onların ne oynayacağı sizi ilgilendiriyor mu? Körebe mi, saklambaç mı, evcilik mi oynayacakları sizin için önemli mi? Hayır değil, çünkü onların güvenli bir ortamda oynadıkları­nı biliyorsunuz. Tabii ki, çocuklarınızın kendilerine zarar vermemelerini umut edersiniz. Eğer incinir ve yaralanırlarsa onların yardı­mına koşar ve yeniden güvende ve mutlu olmalarını sağlarsınız. Ama ertesi gün yine oyuna gittiklerinde körebe ya da saklambaç oynamayı seçmeleri yine umurunuzda olmayacaktır.
SÜT Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı, süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt içmiştim. İşe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O ne dişsiz bir canavar ağzı idi
Çocukluğunda, şu anda yeniden yaşayacak olsa yine güzel bulacağı gerçekten hoş şeyler vardı. Ama o hoşluğu yaşamış adam artık yoktu: Bütün bunlar bir başkasının anılarıydı artık.
HAVUZ BAŞI Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.