İCLÂL || AKİF MENGEŞ
~Bir Ömre Bedel Hikâye~
İclâl; hep aradı! Baba sevgisi aradı, umut aradı, mutluluk aradı en çok da adaleti bozuk düzende bir nebze olsun adalet aradı.
Tanışın İclal ile; o çocuk sahibi olmaz dedikleri Rukiye ve Asıma evlat olarak geldi dünyaya. Birden, ansızın! Ondan sonra hiç bir şey normal olmadı zaten. Babalığı kabul etmeyen, bir türlü ona ısınamayan Asım. Koruyup kollamaya çalışan Rukiye. Bir de gözü gibi bakan babasından daha baba olan Osman. Ha birde dili lâl olmuş Meryem.
Kötüler mi onlar hep var isimleri gereksiz ama varlıkları insanı zehirleyen kötüler…
Denize düşen yılana sarılır derler ya İclâl de bir umut için sarıldı istemediği bir evliliğe hemde bir pazarlık karşılığı yaptırdılar bu evliliği ona. Ama kara kalem tükenir mi? Tükenmedi yine kara yazdı yazısını. Bir cinayetle suçlandı! Peki kim katil? Kim suçlu? Bu hikayenin kurbanı kim? Adalet hep doğru mu işler bizim ülkemizde? Ya doğru bilinen gerçekler aslında tamamen yanlışsa? Ya hayatınız koca bir yalan üzerine kurulmuşsa?
Bu kitabı okuyun. Bu kitap kadının sesi. Görmediğimiz, duymadığımız acıları yaşayanların çığlığı. Gerçek bir kız çocuğunun acıyla dolu yolu. Görmek, duymak, anlamak ve en çok da adaletsizle sessiz kalmamak için okuyun.
Gözlerimi kaldırıp ona baktığımda elinin tersiyle yanağımı okşadı ve ''Benden uzak durman gerekecek velet,''diye fısıldadı.''Çünkü ben senden uzak duramıyorum.''
''Bu da ne demek şimdi?''diye sordum ve gözlerimi onun kuzguni siyahı gözlerine diktim.Elinin tersini yanağımdan çekmeden
Kitap Reyhan ablanın ilginç hayat öyküsü ile başlayıp, Sibel, Nergis, Elif ve Ayşe arasında dönen kısa hikayelerin romanlaşmış haliydi. Eserde kızların erkeklerden, işsizlikten vasıflı insanların toplumda vasıfsız kalmasından Kocamustafapaşa ilçesimde çektiklerini büyük küçük dertlerinden bahsediyordu. Üstelik hem iç dış sesleriyle.
Seray Şahiner Gayet tatlı yazmış gene Seray hanım. Kızlara biraz sinir oldum. Özellikle Sibel'e Mehmet'e, Sait'e ve Cihan'a ama yine de sevdim. Heyecanla yeni bir eser bekliyorum.
Özgür hareket etmek, yine de, rastgele hareket etmek değildir. Genellikle özgürce yaptıklarımızdan sorumlu tutuluruz; ama eğer seçim ve hareketlerimiz bir şekilde rastlantısallıktan meydana geliyorsa, bu kadar da sorumlu tutulmamalıyız.
İnsanlar doğruyu arıyor yine.
Doğruyu vereni görmeden ele.
Doğruyu verense bulunmaz böyle.
Arayan çıkmadan beyinden çöle.
Beyinde fikirdir arayış eden.
Ne olsa cevabı beyinden veren.
Cevabı olmayan fikirler eden.
Dakiklik gelmeden,dakikdir diyen.
Bu fikri yapanın işi yüçelmek.
Olmayan şeyleri kendinden demek.
Yapmasa bak böyle açiz kalacak.
Her yerde ezilip,cahil olacak.
Tek yalnız fikirde çareyi buldu.
Fikirler ederek cümleler kurdu.
Acizlik,ezici cehennem gibi.
Aciz olmakdan kaçmakdır işi.
8/10
.
Mistik ögeler,gizemli gerilim,rüyalarla tarih...
.
Kurgu,Galata Kulesi ile ilgili bir rivayetle başlıyor. Başlangıçta çok fazla eski sözcük var. Bu durum okumayı ve anlamayı zorlaştırıyor. Akıcı değil galiba diye bir düşünceye kapılıyorsunuz. Gizemli Yabancı filminde "Bir kitabın seni etkilemesi için bir saat ver. Etkilemezse başkasını
“ ‘Bunu sadece insanlar yapar’dedi Kostas.
‘Hayvanlar yapmaz. Bitkiler yapmaz. Evet ağaçlar bazen diğer ağaçları gölgeler, yer, su ve besin için rekabet ederler, hayatta kalma savaşı verirler… Evet böcekler birbirlerini yerler. Ama kişisel çıkar için toplu katliam, işte o bizim türümüze özgü.’ “
Herkese merhaba
Bugün, seveni olduğu kadar
Ockham'lı William'a göre inanç ve akıl kesinlikle ayrı alanlardır. Örneğin ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlamak imkansızdır. Yine, Tanrı fikri bilgiden değil, inançtan doğmuştur.
İslam'ın mesul insanı belki mahkum ve mazlum değildir; ama Mevlana'nın da dediği gibi, yine de yaşadığı gurbetten ve çektiği özlemden dolayı mahzundur.
" İnsanın kişiliğine duyulan saygı, tarif etmesi oldukça zor bir mefhumdur ve bu zorluk yalnızca kelimeler sathında değildir. Mefhum üzerine birçok parlak fikir ileri sürülebilir. Amma velakin yine de onu tam manasıyla açığa seremez, mutlak bir tarifini yapamaz, tefekkürün sessiz çalışmasıyla onu sınırlandıramayız. "
Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz...
Nim, Yarı. Yarım..
Bir sandık dolusu tamamlanması beklenen hikaye..
Muhteşem bir kitap ile geldim.
"Yapamıyorum. Hep eksik kalıyor!"
Alzheimer hastalığı yüzünden emekli olan Nedim öğretmenin hikayesi. Gençliğinde şiir kitabı çıkaran ancak istediği başarıya ulaşamamış Nedim amcamız şimdilerde bir roman yazıp kitaba dönüştürmek ister. En büyük hayalidir. Peki beş dakika sonra yazdıklarını unutacak biri nasıl roman yazabilir, nasıl bitirebilir..
Sandık bir kültürdür bizde. En değerli eşyalarımızı saklarız. Nedim öğretmen de bunu yapar. Bir haberden, bir kitaptan, bir müzikten etkilendikelerini yazar ancak yazdıklarını unutacağını bildiği için her yazdığını günün sonunda bir sandıkta saklar. Hazine dolusu bir sandık.. Sandık dolmuştur, hep yarım kalan hikayelerle..
Kitabın en can alıcı kısmı ise (bana göre) yine bir akşam yazma işiyle uğraştığı vakit eşi Nezahat Hanımın fenalaşır. Talihsizlik bu ya Nedim Beyin hastalığı gösterir kendini ve Nedim Bey acil servis numarasını bir türlü hatırlayamaz. Bu sahnede gözyaşıma hakim olamadım. Nedim Beyin yaşadığı bu çaresizlik gözlerinizin önünden uzunca bir süre gidemeyecek..
Nim hep yarım mı kaldı, son defa masaya oturup NİM diye başlık atan öğretmenimiz başardı mı?
Kitapla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki.. Empati yapa yapa okuyup hastalığı araştırıp yoğun duygularla kitabı bitirip boşluğa düşüyorsunuz.
Yazar ile bizzat tanıştığım ve kendisinden imzalı Nim kitabı aldığım için de çok şanslıyım.
Emrah Atiş Kaleminize sağlık hocam, kaleminiz hep böyle kuvvetli olsun.
Her gün sayısız insan ölüyor, yine de geride kalanlar sanki ölümsüzmüş gibi yaşıyor.Ben ölümsüzmüşüm gibi yaşamak istemezdim.Ölüm beni korkutmuyor.Acı çekmekten korkuyorum.Güçsüzlükten, sevgi eksikliğinden korkuyorum.Ama ölüm beni korkutmuyor…Yaşamayı seviyorum ama yaşam aynı zamanda zorluk,sıkıntı ve acı demektir.Ölümü hak edilmiş bir dinlenme olarak görüyorum.
Yazarla daha önce Kuytu adıyla Türkçe'ye çevrilen öykü kitabıyla tanışmışık. Bu küçük roman öyküleri kadar etkilemedi beni ama kendisinin değersiz olduğu anlamına gelmiyor. Zira iki şeyle çok etkileyici; teması: tutku derecesinde merak ve dili: sakin, yine de canlı.
Amerika'da çiftçilik, daha doğrusu hayvancılık yapan dul Cy Bellman,