“Gerçekten sevilmeye değer şeyleri candan sevdik mi, sevgimizi önemsiz, tatsız tuzsuz ve boş şeylere harcamaktan sakındık mı, yavaş yavaş aydınlığa varır, gücümüzü pekleştiririz.”
.
.
“Öyle bir tarzda resim yapmak istiyorum ki, gözü olan herkes resimlerimi anlayabilsin.”
.
.
“Hiçbir değerim yoksa bugün, ileride de bir değerim olmayacaktır ama ileride bir değerim olacaksa, bugünde vardır demek.”
.
.
Alıntı yapmaktan okuyamadığım bir kitap daha.
Vincent Van Gogh’un, kardeşi Theo’ya yazdığı mektupları okuyorsunuz sayfalarda.
Mektupların her biri altın değerinde; öyleki altını çizmekten okuyamadım.
Satırlar fazlasıyla şefkât yüklü. Samimi, içten.
Her biri öğüt niteliğinde bile diyebilirim.
İşte Van Gogh kitabını okuduktan sonra, sanatçının hayatıyla ilgili bilgi sahibi olmama rağmen yinede çok etkilenmiştim.
Gelelim bu mektuplara; hem sanatı, hem dostlukları, hem hayattan beklentilerini tüm şeffaflığıyla birlikte okuyorsunuz her bir mektupta.
Sanatçının eserleri benim için apayrı bir yer barındırıyor; fakat beni asıl kendisine çeken nokta kalbindeki o bitmek tükenmeyen şefkât duygusu.
Eserlerinin o zamanda ilgi görmemesine ve satılmamasına rağmen bir kuru ekmekle geçinip yinede sanatından vazgeçmeyişi.
Bir gün eserlerinin kıymet göreceğine dair olan o inancı.
İnsanlara olan yaklaşımı, iyimserliği.
Van Gogh sadece sanatıyla değil, insanlığı ile de konuşulacak bir sanatçı.
Değerinin çok geç anlaşılması beni inanılmaz üzüyor. Mektupları okurken keşke dedim, keşke değerinin farkında olunduğunu görebilse!