Birinci Ağıt
Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından? Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına, yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik güç dayandığımız Ürkü'nün başlangıcından özge nedir ki; ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür. Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum.
kimsenin bilmediği bu köşede saklanıp mutluluk içinde yaşamak dileğine kapılır. Orada her şey, saçlar ağarıncaya kadar uzayan bir ömür ve uykuya benzeyen sakin bir ölüm vaat eder.
Dertlerle yıpranmış ya da dert nedir bilmeyen bir gönül; kimsenin bilmediği bu köşede saklanıp mutluluk içinde yaşamak dileğine kapılır. Orada her şey, saçlar ağarıncaya kadar uzayan bir ömür ve uykuya benzeyen bir ölüm vaat eder.
Bazı şiirleri ilk günkü gibi iliklerimde yaşıyorum. Vurguna, kuşlara, zarflara bir korku tecellisi. İnciyi, şiiri, denizi duyunca tir tir titriyorum. İlk Leyla ağrısı bürünürse diye korkarken tak, tak, tak ve tak. Ses yok ama aynı silah bambaşka bir elde. Bir yerlerden tanıdık bir isim, sima. Bu karanlıkta yüzünü tam seçemiyorum. Bir ışık huzmesi beliriyor, aydınlatıyor bendini. Mecnun dedikleri mi yoksa hani Leyla’ya meftun olan? Seçmeye çabalarken yüzünü, bir kanat çırpışı. Bir kuş geliyor ötelerden. Pençelerinde yıpranan bir zarf. Biçare bendimle, ona tutunuyorum. Bakıyorum gözlerine. Ey bembeyaz güzellikler ülkesinden gelen, yüzünü seçemiyorum ama gözlerin ervah-ı ezelden ruhuma aşina. Onlar hürmetine son nefeslerimi vurgununla verirken haykırıyorum: İncinen gönlüme, inciden, denizden, aşktan bahsetme. Duy ve bil ki, ben bu yüreği yara bere içinde “gönül” diye taşıyorum. Sen de vurursan bu kıyıya, inciden ruhum kanatlanıp uçacak o kuşla. Bilmem belki de, bir gün bir deniz kıyısında, kumların arasından beyaz bir inci parıldayacak, bir kuş aniden kanatlanacak, yine yıpranmış bir zarf pençesinde. Zarfa tutunduğun an Ey Bembeyaz Güzellikler Ülkesinden gelen, Bayazıt mısraları yankılanacak: “Dön bana ve dinle
Kuşlar uçuşuyor içimde.
Loş bir keman solosu gibi
Kuşların uçuştuğunu içimde
Dön bana ve dinle.
Karanlık denizlerin dibinde,
Birtakım incilerin olduğunu
Birtakım incilere ve hatıralara
Neden bağlı olduğumuzu unutma.”
Leylina
Dertlerle yıpranmış ya da dert nedir bilmeyen bir gönül; kimsemin bilmediği bu köşede saklanıp mutluluk içinde yaşamak dileğine kapılır. Orada her şey, saçlar ağarıncaya kadar uzayan bir ömür ve uykuya benzeyen sakin bir ölüm vaat eder.
ben, yıpranmış sokaklar ortasında avare
sen, kırgın bir ülkenin süreyyası: Gülnare
honçalı novroz gelir; bir de siyah ve sarı
dalgalanır göklerde bir kuşun kanatları
her nağme, dudağında çarpılmış karanfil
sana tutkun atlılar şimdi yorgun ve sefil
göğsünde, kıskandığım bir rüyadır kırmızı
nerdesin, ey masallar ülkesinin son kızı
dokunmuyorsa
“Dertlerle yıpranmış ya da dert nedir bilmeyen bir gönül; kimsenin bilmediği bu köşede saklanıp mutluluk içinde yaşamak dileğine kapılır. Orada her şey, saçlar ağarıncaya kadar uzayan bir ömür ve uykuya benzeyen sakin bir ölüm vaat eder.”
Dertlerle yıpranmış ya da dert nedir bilmeyen bir gönül; kimsenin bilmediği bu köşede saklanıp mutluluk içinde yaşamak dileğine kapılır. Orada her şey, saçlar ağarıncaya kadar uzayan bir ömür ve uykuya benzeyen sakin bir ölüm vaat eder.
Otuz yaşımın olanca korkusuzluğu, yerinde duramazlığı ve sevinciyle oturuyordum söğütlerin altında. Çocuklar çakıltaşlarıyla, çığlık çığlığaydılar akan suda. Temmuz sıcağı tütüyordu. Harman sarıları, dizlerimdeki sayfalardan kalkıp, yamaçlara ağıyordu. Kırlangıçlar geçiyordu Ağlasun'un göklerinden. Dereboylarından bin renkli türküler