...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak
Peygamberleri yeryüzünde medeniyet inşa eden insanlar olarak gören Sezai Karakoç, “Yitik Cennet” adlı eserinde cennetin sekiz kapısı olarak nitelendirdiği Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa ve cennetin kendisi olarak nitelendirdiği Hz. Muhammed’in hayat tecrübelerini insan-medeniyet ilişkisi
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm
•
Düşünüyorum da insan kendine ne kadar yabancı?
Kendimize bu kadar yabancı iken hislerimiz ne halde peki?
Robotlaşmış bir şekilde hep aynı şeyleri yaparken bulmuyor muyuz kendimizi?
Zweig Olağanüstü Bir Gece’de Tam da kendine yabancı olan bir bireyin ruhsal uyanışını anlatmış.
“Gülerek, sohbet ederek dalgalanan bir insan kalabalığın ortasında ben kendi kendimi arıyordum, içimdeki o yitik insanı arıyordum.”
Hayatımızın bir kısmında, bizi değiştiren ve insan olduğumuzu hissettiren küçük de olsa bir anın olduğunu fark etmişizdir. Kahramanımız da takvimlerin o "olağanüstü geceyi" gösterdiği sırada kendini buluyor yeniden. Şimdiye kadar hayatının ne kadar boş ve anlamsız geçtiğini ise şu cümlelerle anlatıyor bizlere:
"Beni bırakan insanlar, gelen giden kadınlar oldu, her defasında odada oturmuş camın dışındaki yağmuru seyreden biri gibi hissettim kendimi; doğrudan yakınımda olan şeylerle bile aramda camdan bir duvar vardı ve kendi irademle onu yıkacak gücü bulamıyordum."
Zenginliğin, kalabalığın, içinde yalnızlaşan, içindeki hiçbir duyguyu hissedemeyen ve etrafına sürekli rol yapmak zorunda kalan bir adamın öyküsü.
Kısa ama bu zaten Stefan Zweig klasiği olan bir durum ve kitap. Birçok eserine hakim olma isteği uyandırıyor okurda..
Kimisi yaşamında kimisi ise bu kitapta olduğu gibi öldükten sonra derlenip yayımlanan kitaplardır.
Okura kısa sayfa ve sürede çok şeyin farkındalığını yaşatıyor. Hali hazırda okumayan tüm okurlara tavsiyemdir.
Keyifli okumalar...
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023143,2bin okunma
Kuşlar çok sonradan anlamış olsa da, uçmak varmak demek değildi.
İnsanlar çok sonradan anlamış olsa da, koşmak hiç bir zaman yetişmek değildi yitik düşlere...
Ve Güz Geldi Ömür Hanım
Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak ağzı...
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve
| İmgeler Sanatı Olarak Şiir
Duygular düşüncelerden daha antik ve yaradılışa yargılardan daha yakın duruyorlar. Ve şiir, kavramlardan ayrı düşünülebilecek bir durak noktası ya da kahvenin yanında damağa yapıştırılan bir çikolata değil. Kelimeleri seçen biri olarak, onda ben tüm bildiklerimin özünü görüyorum.
Bu muğlak girişten sonra, Ahmet
Bilmek delirtiyor insanı ama olsun. Bu kitapta yazılanları okuyunca belki içinizden birinin eli uzanır, egzotik ülkelerde kadınların vitrinde gösterildiği pazarlara bakış açınız değişir. Hayal etmeye bile gücüm yetmedi, kalbim karardı benim.
Tüm tecavüzcülerin, kadını et parçası ve çocuklarını/eşlerini mal olarak gören beyin yoksullarının, durdurmaya imkanı olup bir şey olmaz diyen siyasi figürlerin, parası olup da adaleti satın almaya çalışan vahşilerin, bunlara göz yuman sözde medeni ülkelerdeki vakıfların topu batsın. 5-6 yaşındaki çocukların bekareti ile güçleneceğini düşünen insanlar yaşarken de ölürken de inim inim inlesin, gebersin AIDS'ten. Borçlarını kızlarıyla ödeyen ailelere edecek beddua bulamıyorum.
Kızıl Kmerlerin Kamboçya'da gerilla savaşıyla iktidarı ele geçirerek 1975-79 arasında Pol Pot önderliğinde ülkeyi yöneten Maocu radikal komünist hareketin etrafı bir bataklığa çevirdiği zamanlarda çocukluğunu geçiriyor kitabın yazarı Somaly Mam. Kamboçya'da ailesi tarafından terkedilip birbiri ardına satılarak genel evlere düşen, dayaklar, yılanlar, silahlarla sindirilen, sonra da büyük bir azim örneği göstererek bu düzeni tersine çevirmeye çalışan çok güçlü bir kadın. Ama ne güç! Ülke tarihi berbat, aile kavramı göçmüş, hukuk yok. Fuhuş ticareti cehennem gibi, kaçış yok.
Ülkemize gücümüz yetmezken oralara el atamayız biliyorum, PizzaGate diye bir şey çıkmış magazinsel yaklaşmışız da sonunu bile araştırmamışız biliyorum, ama bir güçlü kadın bin güçlü kadına, bir bilinçli erkek bin bilinçli erkeğe dönüşür. Bildiklerimiz aydınlatır umarım hepimizi.
Yitik MasumiyetSomaly Mam · Bilge Kültür Sanat · 2009162 okunma
Önce yitirmek, sonra aramak, aradığını bulmak için sürekli yolda olmak،, her daim yolcu olmaktı İnsanoğlunun değişmeyen yazgısı.
Ve en mukaddes zaferiydi;
büyük bir düşüşle gözünü açtığı sürgün ülkeden, muhteşem bir dirilişle başkentler başkentine ulaşmak, yitirdiği cenneti yeniden bulmak...
Niye yaşanmıştı bütün bu olanlar. Adem ile
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı...
Güneydoğu Asya'nın her yerinde insanlar ten rengi konusunda çok hassastırlar. Ne kadar açık tenli, "ay rengi"ne ne kadar yakınsanız, o kadar değerlisinizdir.
Memleketimiz bir şairler diyarıdır. Binlerce yıllık geleneğimiz onların kalpleriyle aktarılmıştır nesilden nesile.Şiire burun kıvırmak mı dediniz? Olsun saygı duyalım herkese. Birilerinin yüzlerce sayfayla anlatamadığını birkaç dize, birkaç kelimeyle anlatan şairlerin pabucunu dama atmak ha?
Şükrü Erbaş. Sözün şefkatine kendini bırakıp,